HIGHLIGHTED
RÖPORTAJ
Dijital ve mekanik teknolojileri ifade aracı olarak kullanan bir sanatçıdır. Çalışmaları, çoklu duyusal enstalasyonlar, kapsayıcı...
Multidisipliner Bir Sanatçı: Candaş Şişman
Hande Şekerciler
Dijital ve mekanik teknolojileri ifade aracı olarak kullanan bir sanatçıdır. Çalışmaları, çoklu duyusal enstalasyonlar, kapsayıcı deneyimler, ses enstalasyonları, kinetik heykeller, animasyonlar ve görsel-işitsel performanslar gibi birçok farklı disiplini kapsar. Çalışmalarında dijital ve mekanik teknolojiler kullanarak zaman, mekan ve hareket algılarımızı manipüle eder, dijital ve fiziksel gerçeklik arasında köprüler kurar.
Sanat, tasarım ve teknoloji etrafında disiplinlerarası deneyimler üreten Nohlab’in kurucularından olan Candaş Şişman ayrıca görsel-işitsel performanslar üreten işbirliği platformu NOS’un kurucularındandır. Son yıllarda ise çeşitli üniversitelerde, soundart üzerine dersler vermektedir.
2007’den bu yana Prix ARS Electronica Mansiyon ödülü ve Japon Medya Sanatları Festivalinde jüri özel ödülünü alan Candaş Şişman, Venedik Mimarlık Bienali, ARS Electronica, TEDX, TodaysArt ve FILE gibi birçok önemli festival ve sergiye katılmıştır.
Refraction, 2019, Kinetic Light Installation
Bir çok yeni medya sanatçısının aksine siz çıktı/medyum olarak sadece ekranları ya da bilgisayar kodlarını kullanmıyor, bir çok eserinizde mekatronik, optik fizik ya da ses gibi bir çok alan ile etkileşen eserler üretiyorsunuz. Sizi buna iten şey nedir?
Aslında, sadece ekran ve bilgisayar kodlarının kullanılması algısı, yeni medya sanatının popülerleşen tarafından bakıldığı için var fakat yeni medya sanatı çok daha geniş ve birçok farklı yöntem ve dili içerisinde barındıran, sürekli değişen formsuz bir yapı.
Genel yaklaşımımı ve bunun sebeplerine kısaca değinmek isterim; Çalışmalarımda odaklandığım temel nokta, farklı insan duyularını ve gerçeklikleri bir araya getirerek melez yapılar kurmak. Farklı insan duyuları dediğimiz zaman, kullandığım disiplinler oldukça çeşitli olabiliyor. Bu bir ses, koku, ışık, nesne, yazılım veya mekânsal bir deneyim olabiliyor. Bu disiplinlerin her biri farklı teknik ve üretim yöntemleri içeriyor. Dolayısıyla çoğu projemde farklı teknik ve yöntemleri kullanıyorum. Ayrıca tasarım ve konsepti çıkarttıktan sonra projenin üretimi için birçok farklı profesyonel ile birlikte iş birliği yapıyorum. Böylece, kendi bildiğim teknik ve yöntemler üzerinden düşünmek yerine, daha özgür şekilde düşünebiliyorum.
Çalışmalarımda odaklandığım bir diğer önemli nokta ise deneyim temelli işler üretmek. Deneyimi tasarlayabilmek için multidisipliner bir bakış açısıyla bakıp, kapsayıcı bir alan algısı yaratmak gerekiyor. İzleyicinin içinde bulunduğu mekânı tasarlamak, kişinin mekânı algılayış biçimi ve aslında zaman ve mekân algısını da manipüle etmeyi gerektiriyor. Bunu sağlayabilmek için kişinin farklı duyularına yönelik sistemler kurmak gerekiyor ve bu, birçok disiplinin birlikte kullanılmasını gerektiriyor. Ayrıca dijital ve fiziksel yapıları birleştirerek melez gerçeklikler oluşturmaya çalıştığım için hem dijital üretim yöntemlerine hem de fiziksel üretim yöntemlerine ihtiyaç duyuyorum, dolayısıyla iki tarafın da dil ve yöntemlerini olabildiğince bir araya getirmeye yönelik çalışıyorum.
Teknik ve yöntem olarak seçimlerimi ise çoğu zaman konsept belirliyor. Konsepti ve deneyimi izleyiciye en iyi nasıl ifade edebileceğime göre hangi materyalleri ve tekniği kullanacağımı belirliyorum. Bu sayede kullandığım materyaller ve teknik, konsept ile anlamlı bir ilişkili kurabiliyor. Bu da sürekli değişken bir şekilde üretim yapabilmemi sağlıyor. Çalışmalarım genel olarak çıkış noktaları ise; gerçekliği algılayış biçimlerimiz ile salt gerçeklik arasındaki ilişki, farklı gerçeklikleri bir araya getirerek melez gerçeklikler türetmek, alternatif iletişim biçimleri ve bize dayatılan dil gibi sistemlerin sorgulanması, farklı duyularımızı bir araya getirerek sinestezik algılama biçimleri türetmek, algılanamayanı algılanabilir şekilde betimlemek ve insanlığın evrimsel sürecinin tasarlanması.
Temel çıkış noktalardan biri ise, insanın ürettiği sistem ve kavramlardan çok, evrendeki her şeyi türeten ve çoğu şeyin çalışma prensiplerini belirleyen temel formülasyonlar. Bu formülasyonları tespit edip bunlar üzerinden duyusal simülasyonlar üretmeye çalışıyorum. Bu temel formülasyonlar, içerisinde yaşadığımız gerçeklikte, hem makro hem mikro ölçeklerde tekrar eden ve birçok noktada belirleyici olan temel noktalar. Bu noktalar üzerinden, evren ve yaşam ile ilgili tekrar eden örüntüleri kavrayabilir ve neden-sonuç, etki-tepki gibi örgülerin nasıl işlediğini anlayabiliriz. Ancak bütüne hâkim olabilirsek ve her bir katmanın işleyiş mekanizmasını çözebilirsek, bunları biçimlendirmemiz mümkün olabilir.
Kısacası, temel formülasyonlar üzerinden simülasyonlar yaparak insan bedeninin farklı duyularına hitap eden deneyimsel kompozisyonlarla ilgiliyim.
CYCL, 2014, Audiovisual Installation
Günümüzde yeni medya sanatı maalesef eserlerden çok eserlerin sergilendiği medyumlar ile konuşuluyor. Eserler ile ilgili kavramsal metinlerde bile daha büyük ekranlara, daha çok projeksiyon yüzeyine hatta daha çok veriye gönderme yapılıyor. Çoğu eser üretildikten sonra buna çoğunlukla abstrakt kavramsal metinler yazılıyor. Bunun sebebi sizce nedir ve genç sanatçılara bu tekno-fetişizimden kurtulmak için neler önerirsiniz?
Çok doğru.
Medya sanatlarının yeni gelişen teknolojileri özümseyip kendi anlatım diline eklemesi oldukça hızlı ve cüretkâr dır. Bu durum medya sanatlarının hızlı bir şekilde evrimleşen bir yapı olmasını sağlar ve sürekli yeni deney alanları yaratır. Fakat, bu süreç hızlı ilerlediği için bazı problemleri de beraberinde getirir. Özellikle bu teknolojileri kullanarak üretim yapanlar, yeni deneyler yapma noktasında oldukça çocuksu bir heyecan ile birçok deneme yaparlar ve problem bu noktada başlar. Olgunlaşmamış bu deneylerin, sadece yeni teknik ve estetik arayışlar veya çözümlemeler dışında anlamlı bir arka planı yoktur. Öncelik, teknik ve estetiğin getirdiği hazzı açığa çıkartmak veya deneyler yapmaktır. Aslında bu problem sadece medya sanatlarında değil, bütün sanat pratikleri için de geçerlidir. Fakat, medya sanatlarında özellikle yeni gelişen teknolojilerin daha hızlı entegre olmasıyla üretici, yeni tekniklerin büyüsüne daha hızlı kapılır. Bu durum sadece üretici için değil izleyici için de geçerlidir. Yeni teknolojilerin verdiği olanaklar ve deneyimler, insanları oldukça hızlı etkiler ve bu yüzden hızlı popülerleşir. Senin de belirttiğin üzere popülerleşen birçok çalışmanın metninde, ne kadar büyük ve çok veya ilk, vurgusu yapılır. Aslında bu anlayış, popüler kültürün alışıldık yöntemlerinden imaj tasarlayarak paketlemeye ve algı oluşturmaya yönelik bir yaklaşım ile oldukça benzerdir. Ben bu tarz işlerin medya sanatlarını tam olarak temsil ettiğini düşünmüyorum.
Dikkat etmemiz gereken nokta, tasarımsal ve sanatsal işleri doğru şekilde ayırt edebilmemizdir. Ne yazık ki biraz önce bahsettiğim oluşturulan algı dan ötürü, daha çok bu alan içerisindeki tasarımsal işleri baz alarak bu meseleyi tartışıyoruz. Fakat baktığımız nokta aslında medya sanatlarının oldukça küçük bir kısmı. Birçok farklı tekniği, kavramsal çerçevede anlamlı şekilde bir araya getiren, konsept, estetik dil ve teknik arasındaki iyi denge kuran, bu alanda oldukça güzel örnekler mevcut. Bu problemlerden kurtulmak için öncelikli olarak konsept, estetik dil ve teknik arasındaki denge iyi kurulmalıdır. Kullanılacak tekniğe karar vermeden önce kavramsal bir çıkış noktası veya soru veya deneyimin tasarlanması ve bunun ışığında hangi tekniğin kullanılması gerektiği seçilmelidir. Benim yaptığım işlerde genellikle konsept, hangi tekniği veya materyali kullanabileceğimi belirliyor. Aslında bu yüzden de tek bir tekniğe bağlı kalmıyorum. Neyi neden kullandığın üzerine anlamlı bir bağ kurulması oldukça önemli. Ayrıca yeni teknolojilerin sağladığı teknik ve estetik imkânların büyüsüne kapılmadan ve bu tarz üretimlerin sunduğu heyecana yenik düşmeden, anlamlı ilişkiler kurarak işlerin üretimi önemli. Ancak bu şekilde belirttiğin tekno-fetişist bakış açımızdan kurtulabiliriz.
Sanatın bilgisayarla ilişkisi nerdeyse 50 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Sanat dünyası bu ilişkiden anlamlı bir sonuç çıkarabildi mi? Bu ilişki nereye evriliyor?
Bence bununla ilgili bir sonuca varmak çok mümkün değil. Bu, sürekli evrimleşen bir ilişkiler ağı. Her teknik ve sanat pratiği arasında oluşan doğal bir ilişki gibi. Fakat, bu sürecin daha ilk aşamasındayız ve beni heyecanlandıran tarafı da, evrildiği nokta.
Bu ilişkinin açığa çıkardığı önemli kazançlardan biri, fiziksel gerçeklik ortamında kısıtlı olan bazı parametrelerin dışına çıkarak, yeni bir gerçekliğin kapısını aralayan bir ortam oluşturması ve bu yeni gerçekliğin, algılayabildiğimiz gerçeklik ile bütünleşmesini sağlayabilmesi. Dolayısıyla, hem yeni bir ortam oluşturması hem de farklı ortamları bir araya getirebilmesinden ötürü, daha çok olasılık meydana geliyor ve bu anlamında bize sonsuz bir olasılık ortamı sunuyor. Bu, elimizdeki fatklı algı, gerçeklik ve yöntemlerimizi bir araya getirmemizi sağlayabilecek köprüleri kurabilmemize neden olan bir durum. Bunu önemli bir kazanım olarak görüyorum.
Bu ilişkinin evrildiği nokta, bilgisayarların işlem gücünün oldukça gelişeceğini ve bir noktada bütün insanlığın zekâsından öteye geçebileceğini düşündüğümüz zaman, kültürel üretim pratiklerimizi, insanın düşünce ve algı sınırları içerisinde tasarlamakla kalmadan, insanüstü bir perspektiften gerçekliği algılayarak, insanüstü bir şekilde düşünme kabiliyetimiz ile üretimlerimizi yapabilmemiz noktası.
Transition, 2017, Kinetic Installation
Sizce önümüzdeki on sene içerisinde sanat üretimini derinden etkileyecek teknolojiler neler ve niçin?
Açıkçası beni kısa vadede neler olabileceğinden çok uzun vadede neler olabileceği daha çok heyecanlandırıyor, bu yüzden bu açıdan yaklaşmak isterim.
Bildiğimiz üzere bilim ve teknolojideki birçok gelişme, içinde bulunduğumuz tasarlanmış kavramsal yapıları sarsmakta, yeni kavram ve anlayışlar türetmekte. İnsanlığın evrimsel sürecinin gidişatına baktığımız zaman yarattığımız teknolojilerle artık organik evrimsel süreci kontrol edebilme ve sentetik evrimsel süreci başlatma noktasına gelmiş durumdayız. Bu durum, kendi bedenlerimizi ve dünyayı algılama yöntemlerimizi tasarlayabilme olanağı sağlıyor ve daha melez varlıklar olma yolunda ilerliyoruz. Kendi bedenlerimizi tasarlayarak şu an sahip olmadığımız algıların geliştirilmesi, aslında çevreyi ve sanatı algılama biçimimizi de kökünden değiştirecek. Bu süreç içerisinde sanat, algılarımızın tasarlanmasını artık bir metot olarak kullanacak ve bedenlerimiz ile birleşme noktasına gelecek. Bu yaklaşım sanatçıya, izleyicinin algılarına tam olarak müdahil olabilme ve yeni algılar türetebilme imkânı verecek.
Bunun yanında, içinde bulunduğumuz gerçeklik dışında tasarlanmış gerçeklikler içerisinde, beden ve bilinç olarak var olabilme imkânı sayesinde, sanatçı kendi gerçekliğini yaratarak, bunu izleyicilerin 360 şekilde deneyimlemesini sağlayabilecek. Bu sanatçının tam olarak gerçekliği bükmesi anlamına gelecek. Yaşadığımız gerçeklikten, bedensel olarak ayırt edemeyeceğimiz farklı gerçeklik katmanlarının tasarlanabilmesi, sanatçı için sadece sembolik olarak değil, deneyimsel olarak insan algılarını sanatının bir materyali haline getirebilmesini sağlayacak. Bunun yanında yapay zekâ ile birlikte çeşitli ortaklıklar ve bedensel birliktelikler kurarak, daha melez varlıklar haline doğru evrimleşeceğiz. Bu da bilişsel işlem gücümüzü arttırarak, insanüstü bir kavrayışa sahip olmamızı ve bütün üretimlerimizi, bunu baz alarak tasarlayabilmemizi sağlayacak.
Kısacası sanat gelecekte, insan bedenini ve algılarını materyal olarak kullanarak, farklı gerçeklikler ve çoklu duyusal deneyimler yaratmak üzerine olacak ve şimdiden biyoteknoloji, nörobilim, yapay zekâ ve genişletilmiş gerçeklik (XR) alanlarındaki gelişmeler, bu şekilde bir geleceğin bizleri beklediğinin sinyallerini vermekte.
Türkiyeli yeni medya sanatçıları, konvansiyonel üretim yapan sanatçılara kıyasla uluslararası sanat camiasında kendilerine çok daha kolay yer buldular. Bu konuda ne düşünüyorsunuz, neden böyle oldu?
Çok spesifik bir neden göremiyorum fakat birkaç noktadan bahsedebilirim. 80-90 arası doğumlu jenerasyon, internet sayesinde bilgiye çok hızlı erişerek, dünyada bu alanda yapılanları güncel şekilde takip etti ve bu alanı hızlı şekilde üretim pratiklerine dahil edebildi. Ayrıca, bu jenerasyonun birbirini olumlu anlamda etkilemesi ve yokluktan açığa çıkan dayanışma kültürüyle ufak bir ekosistem oluştu. Bazı üniversitelerde çeşitli bölümler açıldı ve öğrencilere, kısır da olsa bir imkân sağlandı. Dünyada da yeni popülerleşen bir alan olması nedeniyle, boş ve oturmamış bir alan olan yeni medya sanatı ekosisteminde, belli bir kalite üzerinde iş üreten Türkiye'li yeni medya sanatçıları, kendilerine daha rahat boş alan bulabildi. Burada, tabii ki kullandığı medyumlar gereği hızlı popülerleşen ve güncel kalan yeni medya sanatı yapısının da etkisi var. Boş bir alan olması, hızlı popülerleşmesi, Türkiye'li gençlerin bu konuda güncel kalabilmesi ve kendi içlerindeki dayanışma, bu sonuçları doğurdu diyebilirim.
Önümüzdeki dönemde gerçekleştireceğiniz yeni projelerden biraz bahseder misin?
İstanbul'da gelecek yıl gerçekleştirmek istediğim kişisel sergim için çalışmalara başladım. Uzun bir süredir sergi açma fırsatım olmadığı için bu sergi oldukça önemli olacak. Aslında bir nevi derlenip toparlanma da diyebiliriz. Birçok farklı disiplinde enstalasyonu içerecek bu sergide, farklı alanlardan mühendis ve tasarımcılarla iş birlikleri yaparak, güncel düşündüğüm meseleler üzerinden farklı insan algılarına yönelik bir ortam kurmak istiyorum. Kişisel sanat çalışmalarımın yanında vaktimin çoğunu, kurucu ortağı ve yönetmenlerinden olduğum stüdyo Nohlab alıyor. Nohlab, tasarım ve teknoloji etrafında disiplinler arası deneyimler üreten, İstanbul merkezli bir stüdyo. Stüdyomuzda özellikle kapsayıcı deneyimler ve büyük ölçekli projeler üretiyoruz. Bu kapsamda bu yıl, yurt dışı ve yurt içinde birçok kapsayıcı deneyim ve kamusal alan projeleri gerçekleştireceğiz.
IPO-cle, 2013, Immersive Light Installation
İlgili Linkler:
https://www.instagram.com/candasisman/