top of page

HIGHLIGHTED

RÖPORTAJ

Sanatçı Erinç Seymen'le son kişisel sergisi Kīpuka'dan hareketli görüntü içeren üretimleri üzerine bir söyleşi.

Felaketi Dışarıdan İzlemek: Erinç Seymen

Furkan Öztekin

Furkan Öztekin: Sevgili Erinç, sohbetimize başlamadan önce Piksel.Bülten okurları için kısaca seninle yollarımızın nasıl kesiştiğine değinmek isterim. Yanılmıyorsam 2013 ya da 2014 yılında henüz lisans eğitiminin başlarında bir resim öğrencisiyken Kaos GL dergisi vesilesiyle işlerinle karşılaştığımı hatırlıyorum. Klinikte Bir Gün hâlâ hafızamın bir köşesinde durur. Ne zaman yeni bir işinle karşılaşsam o eski hissiyata geri dönerim.


Yıllar sonra Kevser Güler, Derya Bayraktaroğlu ve Aylime Aslı Demir'in küratörlüğünde Abud Efendi Konağı (2017) ve Schwules Museum’da (2018) gerçekleşen "koloni" sergisinde beraber yer alma şansımız oldu. Geçtiğimiz sene de Yekhan Pınarlıgil küratörlüğünde Zilberman’ın üç farklı mekânında gerçekleşen “2019” isimli sergide işlerimiz karşılıklı olarak sergilenmişti. Seninle hem sanatçı hem de bir kültür üreticisi olarak paylaşımda olmak çok kıymetli hissettiriyor.


Erinç Seymen (Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz)


Herkesin İstanbul’dan kaçma planları yaptığı aşırı sıcak yaz aylarında günlerin nasıl geçiyor? Neler yapıyorsun?


Erinç Seymen: Ben yazın hemen hemen tamamını İstanbul'da geçiriyorum. Ergenlik yıllarımdan itibaren deniz kenarında tatil fikrine ilgimi yitirdim, hatta doğru dürüst bir tatil mefhumum var mı, ondan bile emin değilim. Rutinlerime devam ediyorum. Yeni yapıtlar üzerinde çalışıyorum, okuyorum, müzik dinleyip özlediğim arkadaşlarımla zaman geçiriyorum ve bundan daha iyi bir tatil düşünemiyorum.


Görsel bir sanatçı olmana rağmen müzik hayatında önemli bir yer kaplıyor diye biliyorum. Giulio Aldinucci, Mette Henriette, Tomonari Nozaki ve The Lovecraft Sextet gibi deneysel elektroakustik müzik bestecilerden performans sanatçılarına uzanan geniş ve seçkin bir müzik zevkin var. Son zamanlarda neler dinliyorsun?


Müzik benim en önemli ilham kaynaklarımdan biri ve hep de öyle olacak. Bu senenin güzel sürprizlerinden biri Zelienople'ın yeni albümü ise bir diğeri de Sleepytime Gorilla Museum'un 17 senelik bir aradan sonra yayınladığı yeni albümü oldu. Yeni bir albüm için 17 sene beklemek- bunu kesinlikle anlayabilirim. Bu iki topluluk benim için Kayo Dot'la beraber 2000 sonrası avant-garde rock'ın en heyecan verici isimleri. Chihei Hatakeyama uzun süredir müziğine en sık sığındığım ve takdir ettiğim ambient sanatçılarından biri, bitmek tükenmek bilmeyen bir keşif iştahı ve konsantrasyonu var, paleti sürekli genişliyor. İsang Yun'un varlığından 20'lerimden beri haberdardım ama utanarak söylemeliyim ki ne kadar büyük bir deha olduğunu anlamam için 44 yaşına gelmem gerekiyormuş.



Erinç Seymen, Kīpuka Sergisinden Genel Görünüm, Zilberman, 2024


"Erinç Seymen’in felaket senaryolarının arasından titizlikle çekip çıkardığı, son dönem üretimlerini ağırlayan “Kīpuka” sergisi, açık uçlu bir hikâye sunuyor izleyiciye. Sergide yer alan eserleri güç bela taşıyan hasarlı paneller ve galerinin sıva izleriyle dolu gri duvarları, Seymen’in tamamlanmayı reddeden hikâyesine aracılık ediyor. Steril olarak kurgulanmış bir sergiden ziyade sahne arkasını ziyaret ettiğimiz bir tiyatro sahnesini andırıyor “Kīpuka”. Belki de hiç girmek istemeyeceğimiz, girdiğimizde de güvende hissetmeyeceğimiz karanlık ve tekinsiz bir labirente açık davettir bu." *


*Furkan Öztekin, Kīpuka’nın Karanlık, Ağırbaşlı ve Acelesiz Dünyası, Sayı:201, s.64, (Temmuz - Ağustos) 2024


50 yılı aşkın bir süredir yayınlanan Sanat Dünyamız dergisinin 201. sayısı için Kīpuka’nın Karanlık, Ağırbaşlı ve Acelesiz Dünyası isimli bir yazı kaleme aldım. Yazı vesilesiyle sergin üzerine çok fazla düşünme fırsatım oldu. Yazıda bilinçli olarak sergide yer alan video işlerine değinmedim.


Bu söyleşide sanat pratiğinde uzun zamandır başvurduğun video mecrasını ve Kīpuka’daki hareketli görüntü fikrini biraz açmak isterim. Untitled (2004), Performance For a Poem (2005) ve Sangoi (2012) işlerini de düşünürsek video ile tanışman hangi yıllara dayanıyor?


Sanırım beni ilk önce 90'larda Mark Romanek, Chris Cunningham, Quay Brothers gibi isimlerin çektiği müzik videoları kışkırttı. O yıllarda sinemayla da hayli ilgiliydim ama müzik videolarındaki dizginlenemez özgürlük ve yaratıcılık başımı döndürüyordu. Sinema sektörünün müsaade etmeyeceği radikal deneyler havada uçuşuyordu, 4-5 dakikada ufak bir müzeyi doldurabilecek zenginlikte ve sayıda imge, fragmanlar halinde üstümüze yağıyordu. Özellikle endüstriyel müziğin ve IDM'in görsel sanatlarla kurduğu yakın ilişki baş döndürücüydü. "Canım müzik videosuyla video sanatı aynı şey mi" deyip geçmeyi muhafazakar bir yaklaşım olarak görürüm: akıllıca bir küratöryel perspektifle Skinny Puppy'nin videolarından pekala da sarsıcı bir video sanatı sergisi çıkarılabileceğini düşünüyorum. Müzik videolarındaki bu yaratıcı patlama ve çeşitlilik 2000'lerin ortasında bıçak gibi kesildi, sanırım bir daha da geri gelmedi. Yine 90'ların ortasında Rosa Martinez'in küratörlüğünü üstlendiği 5. İstanbul Bienali'nde karşılaştığım Oleg Kulik, Orlan, Pipilotti Rist gibi sanatçıların videoları beni şoke etmiş, video sanatının gücünü ve ihtimal evreninin genişliğini idrak etmemi sağlamıştı. İnternetin bebeklik yıllarından bahsediyoruz, online kaynaklar çok sınırlıydı, gerek erken gerek çağdaş video sanatı örneklerini sadece kitaplar ve dergilerdeki minicik screenshotlardan ve düşük çözünürlüklü jpeglerden tanıyordum. Yurt dışına henüz bir iki kez çıkmış, onda da az sayıda örnekle karşılaşmıştım. Martinez'in, çocukluğumdan beri girip çıktığım ve benim için hiçbir heyecan verici yanı kalmamış tarihi mekanlara yerleştirdiği bienalinin video sanatıyla gerçek tanışmamın ilk adımı olduğunu söyleyebilirim.



Kīpuka sergisinde izleyicinin karşısına Sigortalı, Herkes Herkese Karşı ve Trubadurlar isimli üç farklı video ile çıkıyorsun. İşlerin üretim sürecinden ve serginin kavramsal çerçevesine olan katkısından kısaca bahsedebilir misin?


Üç video da eskicilerden bulduğum, tesadüfen hayatta kalmış nesneler üzerine kurulu: seramik bir likör takımı, sincap şeklinde bir ceviz kıracağı ve bir çift seramik maske. Üç videoda da aynı nesnenin çoğaltılarak sayılamayacak kadar kalabalık kitleler haline getirildiği ve sonsuz tekrara dayalı harekete sokulduğu sahneleri izliyoruz: likör bardakları acımasız bir sirk gösterisindeki gibi imkansız bir dengede üst üste dizilmiş vaziyette adeta dans ediyorlar ancak zincirler bir türlü kopup dağılmıyor, ceviz kıracakları uçsuz bucaksız bir savaş meydanında histerik biçimde ve belki hatırlamadıkları bir nedenle birbirlerini kemirip duruyorlar, yine bilmediğimiz sayıda gülen ve ağlayan maske akıntının zaman zaman hızlandığı bir su birikintisinde tesadüfi biçimde çarpışıp oradan oraya sürükleniyorlar.


Erinç Seymen, Herkes Herkese Karşı, Video (Sonsuz Döngü), 2023


Erinç Seymen, Trabadurlar, Video (Sonsuz Döngü), 2024


Evimde sürekli görebileceğim bir yerde tuttuğum bu nesneler üzerinden imge inşa etmeye çalışırken felaketler karşısında kitlesel olarak nasıl davranışlar sergilediğimiz, felaketin içinde sıkışmış ve felaketi dışarıdan izleyen özneler olarak nasıl faillikler üretebildiğimiz üzerine düşündüm. Bu videolarda hareket, anlamı belirleyen temel bir unsur, dolayısıyla sabit imgeyle çözüm yaratmam imkansız olduğu için video üretmeye yöneldim.


“Kīpuka”nın bitimine çok az bir süre kalmışken üzerine düşünmeyi çok sevdiğim, zihin açıcı bulduğum sorulardan birini sana yöneltmek istiyorum: Sergilerden geriye ne kalır?

Geriye dönüp baktığında tüm bu sürece dahil neler söylemek istersin?


Sergi vesilesiyle sohbet etme fırsatını elde ettiğim herkes hemfikir: Ekolojik kriz sirenler çalarak yayılıyor, nükleer silahlanma ve savaş endüstrisi dehşet verici bir hızla büyüyor, gelir eşitsizliği ve temel insani kaynaklara erişimin satın alma gücüne bağımlılığı dünyanın her yerinde daimi savaş koşulları yaratıyor, aşırı sağ geniş kitlelerin desteğini tüm kıtalarda korkutucu bir hızla örgütlüyor. Aydınlık bir gelecek fikrinden geçtim, konuştuğum herkes kendi kıyamet senaryosunu yazıyor. Artık umut meşalesinden ziyade umutsuzluk meşalesi etrafında toplanabiliyoruz sanki. Devletlerden ve uluslararası örgütlerden beklentiler tükenmiş gibi, "Üçüncü Dünya Savaşı" gündelik sohbetlerin olağan kalemlerinden biri, "küresel toplum" bilim kurgu edebiyatına ait bir kavrama dönüşmek üzere. Bireysel kurtuluştan kitlesel kurtuluşa doğru hareket edebileceğimiz bir küresel ortak akıl geliştirebilecek miyiz, yeni bir akıl çağına doğru sıçrayacak gücümüz kaldı mı, yoksa felaketlerin gittikçe çeşitlenip derinleşeceği ve üst üste yığılarak dünyadaki tüm canlı yaşamın sonunu getireceği kehanetine teslim olduk mu? Buna cevap vermek yerine soruyu muhtelif yollardan tekrar tekrar ve ısrarla dile getirmekle sorumlu hissediyorum.


2017 yılında “koloni” sergisinde yeni medya sanatçısı Uğur Engin Deniz’le Evhamlı Konak isimli ortak bir çalışma gerçekleştirmiştiniz. Farklı mecralara dokunduğun işbirliklerini nasıl belirliyorsun? Belki "Kīpuka"da yer alan video işlerin üzerinden örnek verebilirsin.


Engin'le ortaklığımızda daha çekingendim, resimlerimi yorumlamasını istemekten öteye gitmeye cesaret edemedim. Engin'le aramızdaki fiziksel mesafe de devamını getirmemize engel oldu sanırım ve bu, daha çok benden kaynaklanıyor çünkü ben dijital yolla iş birliğine anca karantina döneminde alışmaya başladım. Karantinadan önce "görüntülü görüşme" benim için hala çok yabancı bir kanaldı, kendimi rahat hissetmiyordum. Derken karşıma Kıvanç Özer çıktı, daha doğrusu, Hande ve Arda'nın daveti sayesinde gerçekleştirdiğim bir dijital uygulamayı videoya dönüştürmek için için ben Kıvanç'a ulaştım. Dijital videolar yapmak istiyordum istemesine ama Kıvanç'la yolum kesiştiğinde ertelediğim deneylere girişebileceğimi hissettim ve beklediğimden fazlası çıktı. Sergide gösterdiğim üç video için de Kıvanç'la iş birliği yaptık ve bu iş birliği "Koloni", "Kipuka", "Jugendglück" gibi kimi üç boyutlu fikirlerin gerçekleştirilmesine doğru genişledi. Kıvanç mimarlık eğitimi almış, mimarlığın bir sanat dalı olduğunu iliklerine kadar hisseden, çağın teknolojik olanaklarını günbegün takip eden ve sanatçıyla beraber düşünebilen biri, fikirlerimi hayata geçirmemi kolaylaştırdığı için müteşekkirim.



Erinç Seymen, Evhamlı Konak, HD Loop Video, 2017


Son olarak geleneksel tekniklerin dışında yeniliklere de açık bir sanatçı olarak içinde bulunduğumuz yapay zeka dönemi üzerine neler söylemek istersin? Bu bağlamda kendini ve üretimini nerede konumlandırıyorsun?


Yapay zekayla yeni yeni tanışıyorum ve olanaklarını anlamanın henüz başındayım. Resim yapmak üretimimin önemli bir kısmını kaplıyor, bedenim izin verdiği müddetçe el maharetimi kullanmayı bir yana bırakamam- bu, benim için yaşamsal bir ihtiyaç. Öte yandan kimi yapıtlarımı üretmek için çeşitli iş kollarından insanların maharetine başvurduğuma göre yapay zekayı, iş birliği yapabileceğim potansiyel bir özne olarak görmemem için hiçbir sebep yok. Yapay zekayla taze tanışıklığımı dostluğa evriltmeye hazırım.

Bize Ulaşın

bottom of page