top of page

HIGHLIGHTED

RÖPORTAJ

Bilsar A.Ş. Başkanı Selman Bilal, Kabataş Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Yöneticilik Bölümü’nden mezun oldu. Temelleri 1947’de...

Sanat, Teknoloji ve Koleksiyonerlik: Selman Bilal

Hande Şekerciler

Bilsar A.Ş. Başkanı Selman Bilal, Kabataş Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Yöneticilik Bölümü’nden mezun oldu. Temelleri 1947’de atılan ve tekstil ticareti yapan aile şirketinin başına geçerek şirketi büyük ölçekli hazır giyim ihracatı yapan Bilsar A.Ş’ye dönüştürdü. 2000 yılında Bilsar’ın beyaz gömlek markası "Bil’s"i kurdu ve mağaza açarak perakende sektörüne ilk adımını attı. Türkiye’de konsept mağazacılık projesini ilk kez hayata geçirerek 2004 yılında Bilstore’u kurdu. Fred Perry, Dr Martens, Muji gibi dünya markalarının lisanslarını alıp Türkiye distribütörü oldu ve perakendelerini yönetti. 3B teknolojisiyle de destekleyerek Bilsar’ı, ihracat yaptığı dünya markalarına tasarım servisi veren bir şirket olarak konumlandırdı. 2018’de Bilsar’ın kar amacı gütmeyen video odaklı sanat mekânı olan Bilsart’ı kurdu. 2022 yılında monoco.io isimli, blockchain teknolojisini kullanan çağdaş sanat platformunun kurucusu Selman Bilal, SAHA derneği kurucu üyesidir. Ayrıca BUMED, CEKVA Dernek üyesidir. Çağdaş sanata, mimariye, sinema ve tiyatroya yoğun ilgi göstermektedir. Han Tümertekin’in tasarladığı Assos Behramkale’deki B2 Evi, 2004 yılında Ağa Han Ödülü’ne layık görülmüştür. İstanbul’daki B3 Evi’nde, ismini evden alan mekâna özgü yerleştirilen sanat eserlerinin yer aldığı B3 çağdaş sanat koleksiyonu bulunmaktadır.


Selman Bilal (Fotoğraf: Kutup Dalgakıran)


Selman Bey, güncel sanat ile ilgili diğer girişim ve projelerinizden önce, koleksiyonerlik yanınızla ilgili birkaç şey sormak istiyoruz. Bize sanat koleksiyonerliğine nasıl başladığınızı kısaca anlatır mısınız? Selman Bilal koleksiyonu bugüne nasıl evrildi? Eserlerinizin genel bir teması var mı? Bir sanatçıdan eser almaya nasıl karar veriyorsunuz? Bir eserden nasıl vazgeçiyorsunuz? Belki biraz klasik bir soru olacak ama bugünkü Selman Bilal, ilk eserini almaya karar veren haline ne gibi tavsiyelerde bulunurdu?


Mimariye olan ilgim üzerine Han Tümertekin’le B1,B2 ve B3 ev dizisi üzerine çalıştık. Assos Behramkale’de yer alan B2 evi 2004 yılı Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne layık bulundu. Sonrasında yaşamakta olduğum ve aynı zamanda koleksiyona ismini veren B3 Evi inşaatı ile koleksiyonun ilk adımları atılmış oldu; ev yapılırken, aynı zamanda Ayşe Erkmen’in “Rengarenk” isimli seramik karo yerleştirmesi ilk iş olarak bahçeye yerleşti. Ardından gelen eserlerin hemen hemen çoğu evin mimarisi ile içkin bir şekilde, belli bir sürece yayılarak gelişti ve eve özgü yerleştirildi. Böylece mimari ve sanata olan ilgimin harmanladığı bir yaşam alanı yarattık.


Koleksiyonda belirli bir strateji uygulamak yerine duygularımla ve prensiplerimle hareket ediyorum. Koleksiyona bakıldığında öne çıkan belli başlı ana unsurlar var; tüm işlerin evde görünür olması, Türkiyeli sanatçılardan oluşması ve işlerin çoğunun eve özgü olarak yerleşmesi…


Eserle kurduğum duygusal bağ ve eserin mekânda yerini bulması koleksiyona yeni bir eser alırken ana motivasyonumu oluşturuyor. Ardından sanatçının üretim süreci, kullandığı malzeme, ilgilendiği konular vb. beni oldukça heyecanlandırıyor. Bazen de tam tersi bir süreç işleyebiliyor; galeride ya da başka bir yerde gördüğüm eseri sanatçısıyla beraber eve getirdiğimizde evde yerleşemeyebiliyor ve bu da vazgeçmeme sebep olabiliyor.

İlk eser almaya başladığım dönemlerde eser satın alırken kendi kendimle bir sorgulamaya girmiştim. Zamanla daha sakince, sindirerek, eserlerle bağ kurup ardındaki düşünceyi özümseyerek süreci ilerlettim. Artık her sene koleksiyona eklediğim eser sayısında 6 adedi geçmemeye özen gösteriyorum.


Türkiye güncel sanatı için önemli bir mekan olan Bilsart’ın kurucususunuz. Video sanatı üzerine odaklanma fikri nereden çıktı? Türkiye koşullarında, video gibi spesifik bir alana odaklanan, kâr amacı gütmeyen bu kurumu sürdürmenin ve video medyumunu sahiplenmenin ne gibi zorlukları var? Orta ve uzun vadede Bilsart’ın geleceği için planlarınız neler?


Bilsar olarak 2000’li yılların başlarında dönemine göre öncü kabul edilebilecek ‘Bil’s Kısa Film Yarışmaları’ düzenlendik. Yıllar içerisinde Bilsar Binası’nda çeşitli çağdaş sanat etkinliklerine ev sahipliği yaptık. Bir yandan da ziyaret ettiğim yurt dışı çağdaş sanat fuarları ve sergilerinde video sanatının çok çeşitli sergileme teknikleri ve gelişimi bu alana olan ilgimi artırdı. Bunun üzerine koleksiyonuma daha fazla video işleri dâhil etmeye başladım. Bir yandan da Türkiye’de çok iyi video çalışmaları görüyor, fakat bunları izleyecek yeterli zaman ya da alanın olmadığını düşünüyordum. Ofis binamızın pek de kullanmadığımız ufak bir garajı olunca, burada sanatçılara video işlerini göstermeleri üzere bir alan yaratma fikri gitgide şekillenmeye başladı. Oldukça basit bir şekilde yola çıktık; iyi bir projeksiyon, ses sistemi ve çalışma alanı yaratarak her 15 günde bir değişen bir programla tek seferde tek video işi gösterdiğimiz sergi ve etkinliklerimize başladık. Zaman içerisinde hem izleyici hem de sanatçılardan gördüğümüz yoğun ilgi ile ne kadar da doğru bir karar verdiğimizi görüyorum. Ne mutlu bize, bu alanda var olan bir açığı kapatarak farkındalık yarattığımıza inanıyorum.

Elbette bu kadar dinamik bir programla bir mekanı yürütmenin zorluklarıyla zaman zaman karşılaşıyoruz. Bilsart’ı hayata geçirirken de gayret ettiğimiz şey sürdürülebilirliğini sağlamaktı. Kâr gütmeyen bir mekan olarak senelik belirli bir bütçe içerisinde kalarak, bir yandan da her sene kendimizi daha da geliştirmeye ve yenilemeye gayret gösteriyoruz.

Bilsart’ı ilk kurulduğu garaj mekanından, Bilsar Binası içerisinde yer alan asma katlı daha büyük bir alana taşıdık. Burada tek kanal video işlerinin yanı sıra, video odağında farklı pratikleri de barındıran mekana özgü çok daha çeşitli sergilere ev sahipliği yapabiliyoruz. Video medyumuna odaklı olmak her zaman bu alanda olan gelişmeleri takip etmeyi ve kendimizi geliştirmeyi gerekli kılıyor. Zaman zaman elbette biz de teknik aksaklıklarla ve yetersizliklerle karşılaşabiliyoruz. Bu durumlarda ekip içerisinde imkanlarımız doğrultusunda çeşitli çözümler üretmeye çalışıyoruz. Bir yandan burada gerçekleşen tüm sergi ve her sergi açılışlarında gerçekleştirdiğimiz sanatçı konuşmaları etkinliklerini arşivlememiz, ciddi bir video sanatı belleği oluşmasını da sağladı. Ocak 2023’de Bilsart’ın 5. yılına giriyoruz, bu anlamda kıymetli bir birikim olduğunu düşünüyorum.


İleriye dönük baktığımda, video sanat üretimine destek vermek üzere her sene gerçekleştirdiğimiz Açık Çağrı programımızı aksatmadan devam ettirmeyi hedefliyoruz. Aynı şekilde kurucu/organizasyon ekibinde yer aldığımız SENKRON ‘Eş Zamanlı Video Sergileri’ etkinliğini de her sene geliştirerek, daha büyük kitlelere ulaştırmak hedefindeyiz.

Son olarak Bilsart’ın yıllar içerisinde geliştirdiği sergileme imkanları ve etkinlik çeşitliliğini, uluslararası sergi ve etkinliklerle yapacağımız iş birlikleri ile bir adım daha ileriye taşımak üzere çalışmalarımıza devam ediyoruz.


Sanat ve teknoloji ilişkisi hakkında birkaç şey sormak istiyoruz. İlki şu: Artık herkes insanlığın büyük bir teknolojik dönüşüm çağı içine girdiğini konuşuyor. Siz bu dönüşümün büyük bir kırılım (Disruption) şeklinde ve çok hızlı olacağını düşünen tarafta mısınız, yoksa insanlığın teknolojik dönüşüme sorunsuzca adapte olabilmesi ihtimali mi daha mantıklı geliyor? Neden bu fikirdesiniz?


Her geçen gün teknoloji hızla gelişmeye devam ediyor. Farklı alanda ortaya çıkan yeniliklere ayak uydurmak ve içinde bulunduğumuz çağı yakalamak için bu gelişmeleri takip etmenin ve öğrenmeye açık olmanın gelecek için gerekli olduğunu düşünüyorum. Teknoloji her alanda hayatımızın içinde ve bu gitgide daha çeşitlenerek ve gelişerek yayılacak. Gelecek nesiller bunun içine doğuyor, önceki nesiller de teknolojiyi bir noktada yakalıyor ve adapte oluyor.

Sanatçıların konuları ele alış biçimleri ve hayata bakışları her zaman ilgimi çekiyor. Sanat üretimlerinde çeşitli teknolojilerin kullanılarak ortaya çıkarılan sanat üretimleri de beni oldukça heyecanlandırıyor. Olabildiğince takip etmeye gayret ediyorum.


Sizce bir sanatçının bir medyumu kullanabilmesi için arkasındaki teknolojiyi öğrenmesi ne kadar önemli? Mesela, yapay zeka temelli eser üretmek isteyen bir sanatçı bu çıktıları üreten algoritmaları ya da video ile ilgilenen bir diğeri kamera, lens, kurgu mantığı, ışık gibi teknik bilgileri araştırmalı mı? Biliyoruz, konu sanat olunca hiç bir tespit kesin değil ama bu soruyu size genç bir sanatçı sorsa ona ne derdiniz?


Üretim halinde olan bir sanatçının her zaman öğrenmeye açık olması gerektiğini ve gelişmeleri takip etmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer üretiminde kullanmak istediği medyumu tam olarak bilmiyorsa ve yetersiz olduğunu düşünüyorsa bu konularda eğitim programlarına katılmasını ya da işin uzmanı bir mentörle çalışmasının iyi olacağını önerirdim.


Yakın zamanda blockchain teknolojisini kullanan monoco.io adlı bir şirket kurdunuz. Bize bu şirketin faaliyet alanından bahseder misiniz? monoco.io, satürasyonu çok yüksek bir alanda faaliyetine başladı. Sizi rakiplerinizden ayıran ne gibi özellikleriniz var? NFT’ler şu anda daha çok ticari bir işlev üstlenmiş görünüyor. Gelecekte bu işlevin değişeceğini, evrileceğini düşünüyor musunuz?


monoco.io, çağdaş sanata ve sanatçılara odaklanmış, blockchain teknolojisini kullanan bir platform. Şu an oldukça gündemde olan bu teknolojinin faydaları ne yazık ki ticari işlevinin gerisinde kalıyor. Biz ise tamamen blockchain teknolojisinin beraberinde getirdiği şeffaflık, sanatçının telif haklarını koruma gibi özelliklerini öne çıkararak galeri, koleksiyoner ve sanatçılara çağdaş sanatı merkezine alarak teknoloji servisi veriyoruz.

Fiziksel dünyada çözülmesi mümkün olmayan bu sorunları ortadan kaldırmak üzere başvurduğumuz teknoloji ileride daha da anlaşır hale gelirken, hayatımızın önemli noktalarında da varlığını arttıracağına inanıyorum.

Bize Ulaşın

bottom of page