top of page

HIGHLIGHTED

YORUM

İçimdeki Şehir, hareket ve (sosyal) koreografiyi odağına alarak şehrin ve gündelik hayatın ritmini adeta bir dans gösterisine dönüştürüyor.

Şehrin Ritmi, Sosyal Hayatın Koreografisi

Seda Niğbolu

Mekâna ve mekânın estetiğine dair algının keskinleşmesinden yeni bir sosyal ya da öznel gerçekliğin yaratımına, bireysel ve kitlesel harekete geçme becerisinden belli bir düzenin üretimi ya da yıkımına koreografi kavramının açılımları sınırları çağdaş zamanlarda sınırları giderek genişleyen bir düşünce ve beden alanına yayılıyor. 1968 doğumlu Amerikalı multimedya sanatçısı Doug Aitken ise performans alanında da faal disiplinlerarası sanatçı Jack Hauser’ın “dünyaya nüfuz etme olasılığı için bir kullanım kılavuzu” olarak tanımladığı koreografik alanın içinde en rahat hareket edebilen, onu dijital devrim sonrasına ve ultramodern kent hayatına en iyi entegre edebilenlerden biri. 1999 tarihli Electric Earth videosunun terk edilmiş bir kentte danseden karakterinin söylediği “Çoğu zaman o kadar hızlı dansediyorum ki etrafımdaki neyse ona dönüşüyorum. Enerjiyi, bilgiyi sanki onları yermişçesine içime almak istiyorum.” cümleleri sanatçının İçimdeki Şehir sergisini de kısmen özetleyen cümleler. Zira Aitken sergide koreografiyi hem Hauser’ın tabiriyle dünyaya nüfuz etmenin hem de içinde yaşadığımız kentlerin maddi ve manevi gerçekliğinin bize ne kadar derinden nüfuz ettiğini aktarmanın bir aracı olarak kullanıyor. 


Doug Aitken, İçimdeki Şehir, Borusan Contemporary, 2024


Hayatta kalma itkisinin ifadesi olarak dans


Özellikle pandemi sürecinde çektiği Bayraklar ve Enkaz videosu bu iki amacın bir aradalığının en belirginleştiği yer. Kimsenin ortalarda olmadığı hayalet bir şehirde dükkân vitrinleri ve araçların önünde yaşam itkisi ile ölümün soluğu arasında dans eden figürlerin kendileri de tamamen kumaşlarla örtülü bedenleriyle anonimleşerek hayaletlere dönüşüyor. Ama tüm hayaletler gibi onlar da yaşama musallat olmak istiyor ve burada dans var olma, kendini deneyimleme ve özgürleşme arzusunun bir ifadesi haline geliyor. Şehrin onu anlamlandırmayı güçleştiren boşluğu, organize olmuş bedenlerin koreografisinin ürettiği sinerji sayesinde onların içine girse de onları yutamıyor. Bu hayaletlerin bedenlerini örten kumaşların üzerindeki mesajlar da bunun bir ifadesi. Aitken pandemi zamanı evinde bulunan kumaş parçalarından örtüler dikerek apokaliptik bir son tahayyülünü tersine çevirmiş ve yaratma güdüsünü kucaklayarak dönemin yarattığı muğlaklığı ve kafa karışıklığını somut, elle tutulur materyallere dönüştürmüş. Bu kumaş bayraklardan üzerinde “Digital Detox” yazan bir tanesi de sergide kendine yer buluyor. Aitken’in burada “kendini iyi hisset” kültürünün popüler bir uzantısı ve turistik bir kaçış hayali haline gelen dijital detoksu kastetmediğini tahmin edebiliriz. Bu bayrak daha ziyade pandeminin getirdiği yalnızlıkla başa çıkmanın tek yolunun dijital toplanmadan geçmediğini ve elimizdeki materyallerden de alternatif bir gelecek yaratmanın mümkün olduğunu düşündürüyor. O bayrakları kuşanan hayaletler de ölümün değil yaşamın mümkün olduğu bir gelecek ihtimalinden çıkagelip zihnimize musallat oluyorlar.



Doug Aitken Dijital Detoks, 2020 (Fotoğraf - Hadiye Cangökçe)

Doug Aitken, 3 Modern Figür (nefes almayı unutma), 2018; Sergiden görünüm: Borusan Contemporary, İstanbul, 2024 © Doug Aitken, Sanatçının izniyle; 303 Gallery, New York; Galerie Eva Presenhuber, Zürih; Victoria Miro, Londra; Regen Projects, Los Angeles. Fotoğraf: Hadiye Cangökçe


Aitken’in koreografiye ve mimari ile canlı ve cansız bedenler arasındaki oyunlara önem veren anlayışı sadece videolarda değil sergi girişinde mekânın yansımasını parçalayarak ona müdahale eden Yükselen Merdiven ve ışıkların dansıyla zaman ve form ilişkisini aktaran iki kere düşünme II heykellerinde de kendini gösteriyor. Özellikle de akıllı telefonlarla olan simbiyotik, hatta bağımlı ilişkimizi gösteren üç ışıklı heykelden oluşan 3 Modern Figür (nefes almayı unutma) ile. Heykel figürleri ellerinde cep telefonu olmadığı halde varmışçasına bir beden dili sergiliyorlar. Bu yerleşik beden dilinin temsili tek başına bakıldığında didaktik bir eleştiri gibi görülebilse de Aitken’in sergideki diğer işleriyle bir arada değerlendirildiğinde sosyal koreografinin, yani gündelik hayatta ve kamusal alandaki organize hareketlerimizin bir ifadesi olarak video işlerini çok iyi tamamlıyor. Aitken basit bir yargıda bulunmuyor, sık ve çoğu zaman farkında olmadan yaptığımız bir hareketi dondurarak mekân ve uzamda nasıl konumlandığımızın ve dijital dönüşümün yarattığı performatif süreçlerle birlikte bedensel mekaniğin ve estetiğin ayırdına varmamızı sağlıyor. 


Doug Aitken, 3 Modern Figür (nefes almayı unutma), 2018; Sergiden görünüm: Borusan Contemporary, İstanbul, 2024 © Doug Aitken, Sanatçının izniyle; 303 Gallery, New York; Galerie Eva Presenhuber, Zürih; Victoria Miro, Londra; Regen Projects, Los Angeles. Fotoğraf: Hadiye Cangökçe



Gündelik deneyimin ritmini bozma


Hareket ister özneler ister şeyler, isterse de özneler ve şeyler arası olsun her zaman öteki ile ilintilidir. Ve bu öteki ile olan ilişkimiz beden ve hareketin dili aracılığıyla düzen ve güç ilişkilerini belirler. Günlük hareketlerin doğaçlama ya da önceden belirlenmiş olup olmadıklarının ve onların yarattığı sosyal koreografinin farkına varmak gücü doğrudan bize aktarmasa da uykudan uyanmamızı beraberinde getirebilir. İçimdeki Şehir sergisinin 65 dakikalık diyalogsuz videosu uyurgezerler’de de Tilda Swinton, Donald Sutherland, Cat Power, Seu Jorge ve Ryan Donowho tarafından canlandırılan karakterlerinin uyanış anına şahit oluyoruz. Video, pandemiden yıllar önce, 2007 yılında çekilmiş olsa da Bayraklar ve Enkaz’dakine benzer şekilde insanların varlığının hissedilmediği bir şehirle buluşturuyor bizi. Bu sayede yanıp sönen ışıklarından makinalarına tüm organik ve dijital unsurlarıyla bir bedeni andıran günümüz şehrinin harmoni ve kaosu her şeyin içinden sivrilip algımızı ele geçiriyor. Oyuncuları New York’ta günlük ve iş hayatları içerisinde gözlemliyoruz ilk olarak. Bulundukları her eylem, yalnızlıkları içerisindeki tek öteki olan şehirle olan tüm ilişkileri sorgulamadıkları sosyal koreografinin bir parçası – ki bu noktada İçimdeki Şehir başlığının sergiyi en az orijinal adı olan Çıplak Şehir kadar iyi ifade ettiğini belirtmek gerek. Aitken ise Bibio, Broadcast, Tim Hecker, Steve Roden gibi çağdaş deneysel müzisyenlerin ambient ağırlıklı parçalarının eşlik ettiği tüm bu hareket senfonisini paramparça ederek, tekrarlayarak ve her tekrarda parçaları farklı şekillerde bir araya getirerek yaşamın ve günün çizgiselliğini bozuyor. 


Doug Aitken, Flags and Debris, 2021 (Fotoğraf - Hadiye Cangökçe)

Doug Aitken, İçimdeki Şehir, Borusan Contemporary, 2024 (Fotoğraflar: Hadiye Cangökçe)


Yerleştirmedeki aynalı sütunlar seyircinin deneyimini de parçalı hale getiriyor. Asla üç ekranda olup bitene bütünüyle hâkim olamıyoruz ve sürekli bir hareket halinde kendimiz de bir dans koreografisinin öznesi haline geliyoruz. Nihayetinde karakterlerine de şehrin ve günbegün bir robot gibi yerine getirilen sorumlulukların dışında bir coşkunluk ve taşma anı sunuyor Aitken. Bu an kimi için doğaçlama müzik, kimi içinse bir derviş dansı olarak gösteriyor kendini. Şehrin durağan ve ritmik ışıkları, gürültüleri, sinyalleri işlevlerinden kopup katartik bir anda videonun tamamını ele geçiriyor. Özgürleşme, şehrin ve hayatımızın gündelik ritmini olağan kabul etmeyip kendimizi bedensel sınırlamalarımıza rağmen, hatta onun farkında olarak ifade ettiğimiz anda gerçekleşiyor. “Hareket, kelimelere dökülemeyenin ifadesidir.” diyor modern dansın öncüsü Martha Graham. Aitken’ın kelimelerin geriye çekilip yerini harekete ve hareketten geriye kalana bıraktığı sergisini de her anında bir dans eseri olarak okumak mümkün. Hem işlerin içeriği, hem birbirleriyle ilişkisi hem de seyircinin onların karşısındaki konumlanışı ile.

Doug Aitken, İçimdeki Şehir, Borusan Contemporary, 2024 (Fotoğraf: Hadiye Cangökçe)

Bize Ulaşın

bottom of page