HIGHLIGHTED
RÖPORTAJ
Beste İleri, Can Akgümüş, Cihan Bacak, Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar ile yapay zeka araçları ve günümüz sanatı ilişkisi üzerine.
Günümüz Sanatında Yapay Zekanın Sınırlarını Keşfetmek: Sanatçı Söyleşileri #1
Furkan Öztekin
“Günümüz Sanatında Yapay Zekanın Sınırlarını Keşfetmek: Sanatçı Söyleşileri #1” isimli röportaj serisi, üretimlerinde teknolojinin imkanlarından yararlanan güncel sanatçıları ağırlıyor. Serinin ilk bölümünde; Beste İleri, Can Akgümüş, Cihan Bacak ve sanatçı ikilisi Ahmet Rüstem Ekici & Hakan Sorar, yapay zeka araçları ve günümüz sanatı ilişkisini kendi sanat pratikleri üzerinden ele alıyor. Bunun yanı sıra, ses, görüntü ve metin üzerinde gerçek zamanlı olarak akıl yürütebilen yapay zekanın sanat endüstrisine olan etkisine değiniyorlar.
Günümüzün gelişen teknolojileri, sanat dünyasında yeni tartışmaları beraberinde getirmeye devam ediyor. Metni görsele çeviren yapay zeka destekli programlar DALL-E-2 ve Midjourney’nin dışında son olarak OpenAI, ses, görüntü ve metin üzerinde gerçek zamanlı olarak akıl yürütebilen GPT-4o’yu kullanıma açtı.
Üretimlerinde teknolojinin imkanlarından yararlanan bir sanatçı olarak sence yapay zeka araçları günümüz sanat üretimini nasıl etkiliyor? Yapay zekanın sanat endüstrisine olan etkisine ve geleceğe dair neler söylemek istersin? Bu bağlamda kendini ve üretimini nerede konumlandırıyorsun?
Beste İleri
Yapay zeka araçları birçok disiplin ve endüstride olduğu gibi günümüz sanat üretiminde de derin bir dönüşüm yaratıyor. Yapay zekayı, sanatçılara yaratıcı süreçlerinde yeni olanaklar sunması ve geleneksel sanat pratiklerini genişletmesi bakımından oldukça faydalı görmekle beraber; sanatçının rolü, özgünlük ve fikir hakları gibi etik konular üzerinden sorgulanabilir buluyorum. Algoritmalar, veri analizi ve öğrenme süreçleri ile donatılmış yapay zeka araçları, sanat üretimini yeniden tanımlıyor ancak bu tanım içerisinde önceden tanımlanmış kalıpların takip/taklit edilip edilmediğini, var olan taraflılıkların algoritmalardaki yansımasını ve üretimin kaynağının sanatçı mı teknoloji mi olduğunu irdelemek gerekiyor. Bu soruları cevaplarken, temelde algoritmaların kullandığı veri kaynaklarını ve dolayısıyla eğilimlerini temsil ettiğini ve basitçe istatistiklere dayandıklarını unutmamak gerekiyor. Bu anlamda etik sorumluluklar ve haklar, üretici, kullanıcı ve toplum üzerinde hisselere bölünüyor. Elbette yapay zeka ile üretilmiş sanat eserlerinin algoritmaları yazan yazılımcıların mı, algoritmayı besleyen görsellerin sahiplerinin mi, yoksa algoritmayı kullanan sanatçıların mı ürünü olduğu tartışması bir süredir devam ediyor; benim için burada dikkat edilmesi gereken nokta, her bir eserin bu araçları ve promptları kullanma biçimi özelinde ve kendi bağlamı içinde değerlendirilmesi olur. Bu sorgulamaların yanında, bu dönüşümün iyileştirici taraflarını gayet kuvvetli buluyorum; yapay zeka araçlarının sanatçılara yeni perspektifler sunuyor ve yaratıcı sınırları zorluyor olması oldukça umut verici. Bununla birlikte, yapay zekanın sanat endüstrisine olan etkisi sadece üretim süreciyle sınırlı değil; sanat tüketimini ve sanat algısını da değiştiriyor; sanatın evrensel dilini genişletme ve erişilebilirliğini artırma potansiyeli taşıyor.
Beste İleri, SENTIMAP İstanbul, 2024
Veri odaklı haritalama, iki kanallı video
38' 53", 1' 40" döngü/loop
Yazılım geliştirici Software Developer: Toprak Fırat
Zamansız Meraklar Sergisinden Genel Görünüm, 2024 (Fotoğraf: Istanbul Modern)
"Yapay zekanın sanat endüstrisine olan etkisi sadece üretim süreciyle sınırlı değil; sanat tüketimini ve algısını da değiştiriyor; sanatın evrensel dilini genişletme ve erişilebilirliğini artırma potansiyeli taşıyor."
Ben de bu dönüşümün bir parçası olarak yapay zekadan faydalanarak yeni medya ve veri sanatı üretiyorum; konumlandığım noktada ise, yapay zekanın sanatla etkileşimini bir işbirliği olarak görüyorum. Eserlerimde doğrudan yapay zekadan edinilmiş çıktıları kullanmak yerine, onu üretim süreci içerisinde araştırma yapmak, taslak oluşturmak, spekülasyonlarda bulunmak gibi tasarım yöntemleriyle dahil etmeyi tercih ediyorum. Üretimin kaynaklandığı fikrin özgünlük ve samimiyetini bu şekilde muhafaza etmeyi önemserken yapay zekanın uygulamada sağladığı kolaştırıcılığı da kritik buluyorum. Örne*-k olarak, yakın zamanda İstanbul Modern’de “Zamansız Meraklar” sergisi dahilinde gösterilmeye başlayan işim ‘Sentimap’, İstanbul’a ait 54 yıllık gazete haberleri verisinin yapay zeka yardımı ile 5 ay gibi bir süreçte işlenebilmesi sayesinde ortaya çıktı; özellikle bu gibi büyük ölçekli verileri işleyen sanat işlerinde yapay zeka veya makine öğrenimi kullanmadan veriyi manuel olarak işlemenin zamansal olanaksızlığı bu elverişliliği ortaya koyuyor.
Yapay zeka dahil faydalandığım tüm dijital araçların hem kavramsal hem metodolojik olarak stratejik bir biçimde bir araya gelerek simbiyotik bir üretim biçimi oluşturmasına özen gösteriyorum. Bu süreçte, dijitali sadece teknik bir araç değil; yapıtın kavramsal boyutuyla da ilişkilenerek ayrıca bir değer yaratabilecek ve bu etkileşimle ifade gücünü genişletebilecek potansiyele sahip bir yöntem olarak değerlendirdiğim faydacı bir yaklaşım benimsiyorum. Bu yaklaşımın bir diğer yönü olarak araştırma süreçlerim boyunca dijital araçların fiziksel medyumların sınırlarını aşan imkanlarını keşfetmeye çalışarak bu imkanları anlamlı bir biçimde kullanmaya çabalıyorum. Yaptığım çalışmaları, teknoloji ile sanat arasındaki bu etkileşimin bir ifadesi olarak görüyorum ve bu sürecin insan duyarlılığı ve yaratıcılığıyla birleştiği noktada kendimi konumlandırıyorum.
Can Akgümüş
İnsanlar için değişim, dönüşüm ve yenilik hassas bir mesele olagelmiştir. Çoğunluk adına konuşmak gerekirse göz hem yeniyi arzular hem de konfor alanından çıkmamak ister. Yeniye olan mesafeli ve tedirgin bakış kimi zaman düşmanca yargılara da varabilir, nitekim dünya tarihi bu hazin hikayelerle tıka basa doludur. Öte yandan yaratım eyleminin kökeni bu yargının karşısında yer alır; tam olarak değiştirme, dönüştürme ve yeni bir söz söyleme ivmesiyle harekete geçer. Yaratım icra eden kimse olarak sanatçı da derdini anlatırken kendi yaşadığı dönemin, coğrafyanın, ekonomik ve sosyal değişkenlerin, politik atmosferin şekillendirdiği araçları ve malzemeleri -doğallıkla- kullanır. Fotoğraf medyumuyla çalışan bir sanatçı olarak halihazırda yüzyıllardır kabul görmüş medyum ve malzemelerden -resim, heykel gibi- farklı bir yol haritasına sahip olduğum için yeniye olan tepkiye zaten bağışığım. Medyum ailesinin üvey evladı olan fotoğraf icadından beri -neredeyse son iki yüzyıldır- çok badireler atlattı. Fotoğrafın çoğaltılabilir olması, gerçeklikle olan kopmaz bağları, değişmeyen arşivsellik ilkesi, görünen gerçekliği hem sabote hem de yeniden inşa edebilme mukavemeti insanların aklını oldukça karıştırdı. Emek yoğun zanaat içeren pratikleri yücelten, sanat eserini somut anlamda ilahileştirirken ardındaki fikri kaçıran modernist dünya ilkeleri bu düşmanlığın sebebidir, bunu artık çok net görebiliyoruz. Halbuki yüce olan şey sanat kavramının ve düşüncenin kendisi olmalıdır, geriye kalan her şey toza ve toprağa dönüşecektir zamanla; tıpkı bizler gibi.
"Sadece insana has olan ve yapay zekanın insanca sahip olamayacağı yargı, vicdan, kusur, mükemmellik, politik doğruculuk gibi mefhumların yokluğu, benim açımdan üretim sürecini oldukça zengin, özgür ve ilginç kılıyor."
Can Akgümüş, Black Swan Series I, 50x40cm, Archival Pigment Print, 2024
Bu bağlamda yapay zeka ile üretilen sanatın çok heyecan verici olduğunu düşünüyorum. Hafıza çalışan bir sanatçı olarak görsel çağda üretilmiş dev bir insanlık mirası benim malzememe dönüşebilecekse, bu kesinlikle çok heyecan verici. Sadece insana has olan ve yapay zekanın insanca sahip olamayacağı yargı, vicdan, kusur, mükemmellik, politik doğruculuk gibi mefhumların yokluğu da benim açımdan bu üretimi oldukça zengin, özgür ve ilginç kılıyor. Öte yandan tartışılan etik yaklaşımları kendi adıma yapay zeka özelinde algılamıyorum. Çünkü tüm profesyonel alanlarda olduğu gibi sanatçının da sorumlulukları arasında zaten aynı etik mesele yer alıyor olmalı. Yeni bir konu değil bu, o yüzden yapay zeka alanının yepyeni sorumluluklar kazandırdığını da düşünmüyorum, eski kurallar burada da geçerli. Belki zamanla yepyeni dertler edinebiliriz bu alanda ancak bunu da zaman gösterecek. Kendi üretimlerimde çok öteden beri fotoğrafın bazı ilkeleriyle mücadele halinde oldum. Örneğin fotoğrafın “oradalık” ilkesi; ben oradaydım ve karşımda duranı fotoğrafladım. Bir diğeri “gerçeklik ve arşiv” ilkesi; size gösterdiğim bu fotoğrafta olan her şey böyle oldu. Yapay zeka benim sınırlarını esnetmeyle ilgilendiğim bu ve bunun gibi fotoğrafın diğer reylerini neredeyse ortadan kaldırarak bize yepyeni özgür bir imge dünyasının kapısını aralıyor. Bence hepsinden önemlisi önce bu dünyanın içinde nasıl gezineceğimizi keşfederek öğrenmek. Kendi deneyimimizi gerçekleştirdikten sonra geri döndüğümüzde elimizde nelerle döneceğimiz aslında sanatın konusu.
Cihan Bacak
"Gecenin bir yarısı kulaklıklarımı takıp kimseden izin almak ya da birilerini ikna etmek zorunda kalmadan istediğim dünyayı yaratabilmek çok büyük lüks. "
Yapay zekadan uzak duran, denemeden negatif yaklaşan ya da bu konuda tembellik yapan yaratıcı kişilere şahsen şaşırıyorum. Bir fotoğrafçı olarak A.I. bana görsel olarak ilham verip üretimlerim ve aldığı tepki sonrası fotoğrafa da farklı yaklaşmama sebep oldu. Bunun yanında fotoğrafta gerçekleştirmek için bütçe sorununu, kültürel bazı sınırları ortadan kaldırarak hayal edip yapamadıklarımı tek başıma yapabilmemin yolunu açıp bana yeni bir özgüven kazandırdı diyebilirim. O yüzden Midjourney'e müteşekkirim. Gecenin bir yarısı kulaklıklarımı takıp kimseden izin almak ya da birilerini ikna etmek zorunda kalmadan istediğim dünyayı yaratabilmek (özellikle moda fotoğrafı gibi bir alanda çalışanlar için) çok büyük lüks.
Bir şeylerin başlayıp, bir şeylerin bitmesi dünyanın genel geçer kuralı. Burda da olan o. Bundan hiç hoşlanmayan ve korkan yaratıcı kişiler olduğunu biliyorum. Örneğin jenerik ticari moda fotoğrafçılığının yapay zeka sebebiyle bir süre sonra bitirecek oluşunu tahmin etmek zor değil. Bir tasarımcı belki daha kısa sürede istediği ticari görselleri tek bir kişiyle iletişimde olacak elde edebilecek. Bunda bir kötülük yok bana sorarsanız. Bir yandan belki bu alandaki bazı iş kolları için baltalayıcı iken bizim gibi dezavantajlı ve gelişmekte olan ülkelerden çıkan yarantıcı kişiler vize, para gibi dertlerle uğraşmak zorunda olmadan, ülkeyi terk etmeden Avrupa'ya ya da Amerika'ya kolayca iş üretip oradaki yaratıcı kişilerle rekabet edebilir konumda kendini bulabilir. Ben bu güç dengesinin değişimini önemli buluyorum ve çok umutluyum.
Cihan Bacak, Muscular Theology, 2024
Geçen sene yapay zekayla üretim yapan görsel sanatçı arkadaşlarım Alper Yeşiltaş ve Metehan Özcan'la konuşmalarımız sonrası sadece fikir edinmek için Midjourney'e kaydoldum ve çok kısa sürede kar topu gibi büyüyerek bu bir projeye dönüştü: Muscular Theology. Bu ay birinci yılını dolduran ilk A.I. projemde spor salonunda gözlemlediğim anları, hareketi merkeze alan moda/sanat fotoğrafı geçmişimle bir araya getirerek estetik ve homo-erotik bir evren yarattım. Ve çeşitli ülkelerde yayınlarda, festivallerde kendine yer edindi ve ön görmediğim şekilde projeye ilgi büyümeye devam ediyor. Projenin her yeni bir bölümü benim sporda o dönem takıntılı bir biçimde dinlediğim bir şarkıdan yola çıkıp, o dönemki görsel esin kaynaklarımdan besleniyor. Ürettiğim herşeyde olduğu gibi çok kişisel ama ulaşılabilir de olmasına özen gösteriyorum. Örneğin şu an bağımsız bir İngiliz oluşumla Muscular Theology tişört tasarımları üzerine çalışıyoruz. Ve bunları yine gym influencer'ları üzerinden tanıtacağımız, kesinlikle homoerotik bir konsept yaratma peşindeyiz. Yapay zeka sanatının nereye gideceğini zamanla göreceğiz ancak İstanbul gibi bir metropolde yaşayan ve aksiyona alışkın biri olarak, çabukluğu, bir kaç haftada bir gelen update'lerle hep bir yerlere evrilmesi beni heyecanlandırıyor ve yeni şeyler üretme konusunda ayrıca motive ediyor.
Ahmet Rüstem Ekici & Hakan Sorar
Özellikle son üç yıldır, kelimeden görüntü oluşturan araçların çoğalması ve bu araçların çıktı kapasitelerinin daha verimli hale gelmesiyle birlikte, üretime dair tartışmalarla birlikte üretici sayısı da fazlalaştı. Sanatçının hayal gücüne eşlik eden, yönlendiren ve beraber şekillenen dillerin çoğalması oldukça etkileyici bir durum.
Dünyada influencer/creator gibi kavramları da tartışmaya ve konuşmaya başladık. Bu kişilerin çoğu, kitlelerle sosyal medya aracılığıyla diyalog geliştirirken, bir yandan da ürettikleri içeriklerle tartışmalara ve toplumsal ayrışmalara yol açıp farkındalık sağlayabiliyorlar. Belki de sanatçıya ek olarak bu konulara da odaklanmamızın vakti çoktan geldi. Kelimeden görüntü, video, ses, metin ve 3B dosya oluşturan yapay zekâ araçlarını kullanan kitleler, hem ticari hem estetik hem de iletişim bağlamında çeşitlilik yaratıyorlar. Bu çoklu dilin yarattığı demokratik düzlemi gözlemlemenin ve notlar çıkarmanın tam zamanı.
"Yapay zeka üretimlerindeki çeşitliliği gözlemlemek için sanat tarihçilerine, sosyologlara ve diğer araştırmacılara değerli görevler düşüyor."
Son üç yıldır üretimlerimizde düşüncelerimizin kelimelere ve kelimelerin çoklu medyuma dönüşmesini deneyimliyoruz ve bu noktada kendimizi deneyci bir pozisyonda konumlandırıyoruz. Aidiyet, telif hakları ve toplulukların hassasiyetlerini de gözlemlediğimiz bu süreçte, her çıktımıza eser gözüyle bakmak yerine, onları nasıl dönüştürebileceğimizin peşine düştük. Özellikle 2023 yılında arkeolojik bir veriden yola çıkarak kurguladığımız "Rest in Pieces" sergisinde yapay zekâ çıktılarının dönüşümü üzerine denemeler gerçekleştirdik. Bu sergide kelimelerin ve imajların derinlik haritaları ile silindir mühürlere, 3D printerdan çamur veya plastikten basılabildiği formlara, sese, videoya ve 3B dosyalara dönüşümünü deneyimledik. Hangi aracı neden kullandığımızı sorguladığımız bu sergide, yapay zekânın özellikle modelleme konusunda hızı, kazandırdığı zaman ve kimi zaman kendi kapasitemiz veya hayal gücümüzün ötesinde görüntüler oluşturması bizi oldukça etkiledi ve üretmeye dair motive etti.
Ahmet Rüstem & Hakan Sorar, Rest in Pieces, Bilsart x Monoco, 2023 (Fotoğraf: Deniz Tapkan Cengiz)
Başka arkadaşlarımızın veya dünyada sosyal medya üzerinden karşılaştığımız, sanatçı olarak tanımlansın veya tanımlanmasın, yaratıcıların oluşturduğu imgeleri deneyimlemek oldukça ilham verici. Bu deneyim ve gözlem, hangi kültürel kodların kullanıldığını, odaklanılanları ve çeşitliliği irdelememizi sağlıyor. Bir deprem anında yapay zekâ araçları ile oluşturulmuş bir imaj, topluluğun sesine dönüşüp yayılabiliyor. Nasıl NFT sürecinde estetiğe dair bazı formlar genel bir algı yarattıysa, yapay zekâ üretimlerdeki çeşitliliği ve yaratıcıların en sık kullandığı formları gözlemlemek için sanat tarihçilerine, sosyologlara ve diğer araştırmacılara değerli görevler düşüyor.
Gelecekten günümüze baktığımızda, düşüncenin ve kelimenin evrimini gözlemlemek için sanatçılar olarak bol kayıt tutmamız ve deneyimlerimizi sıkça aktarmamız gerektiğini düşünüyoruz. Dijital sanat tarihinde, fotoğrafın icadı veya dijital üretim tekniklerinin ilk kullanımı gibi devrim niteliğinde dönemler oldu. Şimdi ise yapay zekânın sanatı nasıl dönüştürdüğünü gözlemleyerek, bu sürecin bir parçası olmayı hedefliyoruz. Bir yandan da son sergimizde özellikle künye konusunda bir deneme gerçekleştirdik. YZ araçlarının çıktılarının kapasiteleri o kadar hızlı dönüşüyor ki; üretimlerimize 2023 demek yerine o yılın hangi ayında üretildiğinin altını çizmek istedik. Örneğin 2022 yılında "Islak Hacim" sergimizdeki imajlar daha farklı iken 2023 yılında gerçeğinden ayırt etmesi zor imajlar kurgulamaya başladık ve bu durumu belki de en net tarihi ile aktararak gelecekte kıyaslaması daha tutarlı bir noktaya çevirebiliriz. "Rest in Pieces" sergimizde kelimeden video çalışması olan "The Pond" videosunda Mart ayında ürettiğimiz kurbağalar ile Ağustos ayında ürettiğimiz kurbağa imajları arasında gözlemlenebilir bir fark vardı. Bu nedenle sadece bir kaç ay içerisinde estetiği ve çıktıyı değiştiren tarihlere de odaklanmamız gerektiğini düşündük.
Ahmet Rüstem & Hakan Sorar, Rest in Pieces, Bilsart x Monoco, 2023 (Fotoğraf: Deniz Tapkan Cengiz)