top of page

HIGHLIGHTED

TEKNOLOJİ

Yapay zeka aracılığıyla korporist sistemlerin arkasındaki karmaşık yapıları anlamak ve stratejiler geliştirmek üzerine.

imagine prompt

Arda Yalkın


ha:ar, Disruption, 2022

Dünyada yapay zeka kullanılarak ve bir robot yardımıyla gerçek zamanlı olarak üretilen ilk heykellerden birisi olan Disruption İstanbul Arkeoloji Müzesi bahçesinde sergilenirken.


Hiç bir zaman, yaptığım hiç bir işe bir akademisyen gibi yaklaşmadım. O kadar ki, bir gün birisi gelip "Notlarını görebilir miyim?" dese, gösterebileceğim tek bir parça kağıdım bile yok. Büyük ihtimalle bu nedenle editörümüz Hande'nin yaratıcı yapay zeka konusunda yazmamı istediği bu yazıyı yazmayı son ana kadar erteledim sanırım. Yine Hande'nin bugün gösterdiği bir ankesörlü telefonun -müzelik bir nesne gibi- fotoğrafını çeken gençlerin fotoğrafını görünce, beni yapay zekanın anlatmak istediğim tarafına savurmasını umut ettiğim bir yol geldi aklıma: Kendi yolculuğum! 700'e yaklaşan abonemiz arasında "Yazdıracak başkasını bulamadınız mı?" diyenlerden af dileyerek, kendi pratiğim ve tecrübelerim üzerinden ilerleyeceğim ve uzunca olacağını tahmin ettiğim yazıma başlıyorum. 


Bilgisayar kullanmaya başlamam 37-38, ses-görüntü birleşiminin insanı nasıl etkilediğini keşfetmem ise 22 sene öncesine dayanıyor. 21 Nisan 2001'de (evet, Google'ladım) O zamanki Sanayi Stüdyoları'ndaki bir konserde Coldcut'ın audio-visual performansını gördüğümde, ömrümü bu işe adayacağımı biliyordum. Kafama koyduğum ilk şey onlar gibi canlı video performansları yapmaktı.  Zaten ses teknolojisi ile uğraşıyor olmanın bir avantajı olarak yavaş yavaş video öğrenmeye başladım. Açıkçası, uzun bir süre ne yaptığımla ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Elimdeki ilk malzemeler, Celeron 1.3 işlemcili bir laptop ve HI8 formatında kayıt yapan bir video kameraydı. 


İşim gereği yurtdışından gelen müzisyenleri tanıdıkça, iş ilginçleşmeye başladı. Örneğin, 2003 yılında ses teknisyenliğini yaptığım bir Pansonic konserinde analog bir osiloskop'un kamera ile gerçek zamanlı olarak sahneye projekte edilmesi ile elde edilen görsel dil ya da şu anda adını hatırlayamadığım Fransız bir prodüktör için görsel yapan ekibin Adobe Premiere zaman çizelgesine ekledikleri videoları mouse ile aynı plak ile scratch atar gibi ileri-geri oynatarak gerçekleştirdikleri performans, aklıma kazınanlar. Üstelik, son örnekte, bilgisayarı Firewire portundan bir kameraya oradan da analog olarak bir Panasonic WJ-MX50'ye (VJ kültürünün en ikonik cihazıdır herhalde) bağlayarak tam ekran video miksleyip beni büyülemişlerdi. Elbette hepsinin yakasına yapıştım bir şeyler öğrenmek için. Görüntü üretmenin tek bir yolu olmadığını anladım. Korsan satan tezgahlardan topladığım elektronik müzik klipleri CD'lerini ve MTV'de gördüklerimi taklit etmeye başladım. İlk senemde video kamera ve Premiere ile bir şeyler yapmaya çalışırken, bir arkadaşımın topladığı Motion Design arşivini görmemle hayatım yine allak bullak oldu. İlk izlediğim video MK12'nin "Infinity"si (2001) idi. Hala o videodaki bazı sahneleri nasıl hayal etmiş olabileceklerini, daha önemlisi, nasıl gerçekleştirmiş olabileceklerini tam olarak anlayamıyorum. Ben After Effects'e 5.5 versiyonu ile başladım, bu video muhtemelen 5.0 ile yapıldı. Aynı yazılımı kullanıyorduk ama onların ortaya çıkarttıkları şey başka bir gezegenden gelmiş gibiydi.


ha:ar'ın 2022 Kasım ayında gerçekleştirdiği ve birçok eseri yaratıcı yapay zeka araçları kullanarak ürettiği sergisi Benküre'den sergi görünümü.


O günden sonra forumlarda dolaşarak reklam, müzik videosu, TV fragmanları toplamaya başladım. (Stream olmadığı için bookmark da yok, videolar indirilip Local Host'da arşivleniyor, Hard Disk'lerde arkadaş çevresiyle paylaşılıyor.) MK12, GMunk, Psyop, Transistor Studios, Jonas Odell gibi yönetmenlerin/stüdyoların neredeyse büyün işlerini ezberledim. Hatta, elimizdeki bu arşivleri illegal olarak paylaştığımız bir internet sitesi bile kurduk (Pingiz). Yine forumlardan ve kullanım kılavuzlarından yazılımları öğrenme işini hızlandırdım. Hayalim gerçekleşti, 2004 senesinden itibaren Türkiye'deki ilk düzenli video performansları yapmaya başladık. Mor ve Ötesi, Şebnem Ferah, Pentagram, Tarkan gibi müzisyenler için sahne görselleri tasarladım. Türkiye'deki ilk iki konser DVD'sinin (Şebnem Ferah - Pentagram) hem görsel yönetmenliğini yaptım hem de performanslara katkıda bulundum. Sayısını hatırlayamadığım kadar çok festivalde yer aldım. Hepsini sevdiğim müzik videoları ürettim, reklamlar çektim. 


2005'te binlerce dolar ödeyerek birisi 2 diğeri tek işlemcili AMD Opteron iş istasyonu alabildim. Sanırım her ikisinde de Fire GL tabanlı ekran kartları vardı. İki bilgisayarın toplam işlemci gücünün şu anda elimde tuttuğum Iphone'un yanına yaklaşamayacağını tahmin  ediyorum. Aynı sene başka bir şey daha oldu, Youtube açıldı. Biz görsel tayfa, görüntü kalitesi ve içeriği itibarı ile ondan bir kaç ay önce açılan Vimeo'yu daha havalı bulsak da, Youtube özellikle eğitim içeriğine ulaşma ve arşivleme konusunda bir devrim yaptı. 


Bunları şunun için yazdım, aslında kağıt üzerinde (kağıt mı kaldı?) bakınca  da görülebilen bir gerçek var, hayatımızı kökten değiştiren teknolojik devrimlerin gerçekleşme aralığı sıklaşıyor (üssel olarak artıyor). 22 senelik meslek maceram bunu çok güzel özetliyor. Ben, 1940'larda doğan anne ve babamla aynı arabalara bindim, onların gençliğinde gördükleri TV, radyo, hayatları boyunca kullandıkları buzdolabı, elektrik gibi teknolojiler ben çocukken de -aşağı yukarı- aynı formda varlardı. 2. Sanayi Devrimi'nin en büyük icatlarından olan telefonun evrimini ele alalım. 1880'de gerçekleşen ilk  telefon konuşmasından sonra iletişim biçimimiz sonsuza kadar değişti. Elbette bu teknolojiyi ucuzlatan ve yaygınlaştıran bir sürü gelişme oldu ama 1970'lere kadar yani neredeyse yüz yıl boyunca telefon temelde iki kabloyla birbirine bağlı iki cihaz aracılığı ile haberleşmeyi sağlayan bir teknoloji olarak kaldı. 1983'te ilk cep telefonu ağı kuruldu, (Türkiye'ye 1996'da geldi). Hayatımızı bir kez daha değiştiren esas yenilik ise 2007'de Iphone ile geldi. 100 senede kablolarından  kurtulabilen telefon, 30 senede konuşma işlevinin yanında müzik dinleyebildiğimiz, fotoğraf çekebilen, basit veri transferi yapabildiğimiz çoklu işleve sahip bir akıllı cihaza evrildi.   2007 ile bugün arasındaki 16 senede mobil telefonlar, cihazların birbiriyle konuşabildiği, 7/24 her yerde etkileşimde bulunmamıza imkan tanıyan, bilginin lokal hafızada değil büyük bilgi çiftliklerinde saklanıp işlendiği, bankacılıktan sağlık hizmetlerine kadar her alandaki neredeyse tüm işlemlerin bilgisayarla yapıldığı bir dünyaya ulaşmamıza sağlayan birer arayüze haline geldi. 100 sene, 30 sene, 16 sene... Teknolojik gelişim hızı üssel olarak  artıyor derken bunu kastediyorum. Bunun en temel sebeplerinden birisi, keşfedilen her yeni teknolojinin bir sonraki hedefe ulaşmayı kolaylaştırması. 


İnternetin icadına yani 3. sanayi devrimine kadar bilgiye ulaşmak, anlamak ve kullanılabilir hale getirmek için okul, kitaplar, aile ya da TV gibi merkezi/otoriter kaynakları kullanılıyorduk. Bilginin varlığını, doğruluğunu ya da kullanım yöntemlerini gerçek zamanlı olarak denetleyecek bir yapıya sahip değildik. İnternet ve sosyal medya bu konuda büyük bir devrimdi. İnsanlığın sahip olduğu tüm bilginin sayısallaştırılıp dev bir veri yığını haline gelişine şahit olduk. Üstelik bu veri yığınının neredeyse tamamı, herkesin kullanıma açık!  İnternet bir şeye daha neden oldu. Global veri yığınına, bir arayüze (cep telefonu, akıllı saat, tablet, akıllı fırın, TV vs.) sahip herkes yeni eklemeler yapmaya başladı. Çekilen her fotoğraf, paylaşılan her düşünce, beğenilen her post, yapılan her yorum, her alışveriş, her kargo her doküman bu veri yığınına kaydediliyor. Üstelik kullandığımız yazılımlar bizi bu veri yığınını daha da büyütmeye motive etmek için kalibre ediliyor. Bu kadar çok ve sürekli büyüyen bir veriyi insan aklıyla sağlıklı bir şekilde işlememiz ve anlamamız mümkün değil. İnsan beyni veriler arasında çok katmanlı, duygusal ilişkiler kurabiliyor fakat fiziksel hafıza kapasitemiz ve düşünme hızımız en primitif bilgisayarın bile çok altında. Çok yüksek iki sayıyı çoğumuz çarpamaz ama bunların içindeki bir dizilim bize ilk kez öpüştüğümüz tarihi hatırlatabilir, bu anı bize bir kokuyu ya da tadı çağrıştırabilir. İlk örnekleri 1950'lere kadar giden ve çeşitli zaman aralıklarında popülerleşen ve ardından rafa kalkan  "düşünen makine" fikrinin 2010'lardan itibaren tekrar popülerleşmesinin temelinde, -bana göre- bu veri yığınını anlama ve yorumlama arzusu önemli bir yer tutuyor. Enteresan olan şeyse, eğer bu kadar çok veri üretmeseydik, yapay zeka alanındaki gelişmeler günümüzde bu kadar hızlı ilerlemezdi. 


Gelelim benim sanat ve teknoloji ilişkisi üzerine -tamamen subjektif- düşüncelerime.

 Sanat ve teknoloji ilişkisi üzerine tartışırken, öncelikle teknolojinin ne olduğunu tam olarak anlamamız lazım. Terimin kökeni “sanat”-“zanaat” (Techne)  ve “konuşmak” (Logos) kelimlerinden geliyor ve önceleri uygulamalı sanatları tanımlamak için kullanılmış. İnsanların kullandığı tüm aletler, prosedürler, düzenlemeler, değiştirmeler teknolojidir ve  sanat ürettiğimiz ilk günden beri kullanıyoruz. 30.000 yıl önce pigment içeren bir maddeyi duvara sürerek resim yapan ilk sanatçılar bana göre -son günlerin moda tabiriyle- birer "creative technologist" sayılırlardı. Sanat da insanlar gibi progresiftir. Eğer sanatçılar tarih boyunca  güncel araç ve gereçleri ve düşünce pratiklerini yani teknolojiyi  iş akışlarına dahil etmeyip evrilmeselerdi, hala kilden tanrıça heykelleri yapıp, mağara duvarlarına antilop boyuyor olurduk. Bu temel üzerinden düşününce  -sadece yapay zeka değil- tüm modern teknolojiler  sanat üretiminde kullanılabilir, kullanılmalıdır ve zaten kullanılıyor. 


Ben modern teknolojinin sanat üretiminde kullanılması konusunda çok açık fikirliyim. Önceleri -görece- analog/mekanik dünyayı dijital araçlarla anlamlandırmaya çalışıyorduk ama artık tüm dünya sayısal teknolojiler üzerinde ilerliyor. Birbirimizle ve dünya ile ilişkilerimizi düzenleyen şey, modern teknoloji. Birkaç on yıl içinde yönetim dijital kuşağa (Gen Alpha) geçtiğinde her şey daha hızlı değişecek ve bu değişim bana göre tamamen pozitif yönde olmayacak. Dijital devrimin insanlığa dayattığı değişimin sonuçlarının neler olabileceğini, toplumu nasıl etkileyeceğini, bireylere ve yaşadığımız dünyaya ne kadar zarar vereceğini, kimlerin en çok zarar göreceğini ve bu etkileri en aza nasıl indireceğimizi, sadece politikacıların ve çok uluslu şirketlerin değil; filozofların, tarihçilerin, sosyologların, mühendislerin, mimarların ve aklıma gelmeyen onlarca farklı pratikten gelen insanların yanı sıra sanatçıların da tartışması, alınan kararlarda onların  geleceğe dair hayallerinin de etkisinin olması gerekiyor. Ancak, sanatçıların bu tartışmalara katılabilmesi, diğer disiplinlerle etkileşime girebilmeleri ve değişen dünyayı şekillendirecek fikirler üretmeleri için, bugünün dili olan teknolojiyi anlamaları çok önemli. Blockchain, yapay zeka, arttırılmış gerçeklik, biyoteknoloji ya da post hümanizm gibi alanları en azından temel düzeyde kavramadan , gelecek hakkında konuşmak artık mümkün değil. Yapay zeka ise bugüne kadar ürettiğimiz teknolojilerden farklı bir yerde duruyor. İnsanoğlu binlerce yıldır kendi fiziksel kapasitesinin limitlerini arttırmak için teknolojiler geliştiriyor. Daha fazla, daha hassas, daha büyük şeyler üretmek için makineler, yazılımlar, sistemler, prensipler tasarlıyoruz. Artık insanların neredeyse hiç fiziksel iş yapmadığı ama dev üretim kapasitesine sahip fabrikalarımız var ve binlerce yıllık çalışmanın sonunda, bedenimizle çalışmak zorunda olmadan ya da çok az çalışarak istediğimiz her şeyi üretebileceğimiz bir döneme giriyoruz. Yaşadığımız zamanı daha da ilginç yapan şeyse, insanoğlunun tarihinde ilk kez düşünme eylemini de kendisinden başka bir yapıya devretmeye başlaması. Bu nedenle,  yapay zekanın insanı sonsuza kadar değiştirecek, keşfettiğimiz en radikal teknolojilerden birisi olduğunu biliyoruz. 


Her medyum ya da yöntemde olduğu gibi, yaratıcı zeka kullanarak sanat eseri üretme fikrini de iyice tartmak gerektiğini düşünüyorum. ha:ar geçen sene bu araçları kullanarak çok fazla insanın ziyaret ettiği bir sergi açmıştı, bu süreçte makine ve insanın yaratıcı süreci paylaşması üzerine büyük bir deneyim edindik ve bu ilişki üzerine bol bol düşünme fırsatım oldu. Önce biraz karamsar düşüncelerimden bahsedeyim.  Bugün görsel ve yazınsal disiplinlerde çalışan bir çok sanatçının ürettiği çıktılar yapay zeka ile taklit edilebilir, yeniden üretilebilir hale geldi. Bazı kusurlar, eksikler var, evet, ama henüz bir kaç senelik bir teknolojiden bahsediyoruz ve korkunç bir hızla gelişiyor. Buna bağlı olarak, eğer benim gündelik yaratıcılık dediğim işlerle uğraşan birisiyseniz yani işlevsel fotoğraflar, animasyonlar, illüstrasyonlar, videolar, senaryolar, metinler üreten taraftaysanız, hatta sıradan bir mimarsanız bile, yolun sonu sonu sizin için yaklaşıyor. Büyük ihtimalle birkaç sene içinde bir yazlım işinizi elinizden alacak. Bu nedenle, yaratıcı yapay zeka araçlarına iş akışını kolaylaştıran, üretim süresini kısaltan ya da yaratıcı süreçlerde için ilham verici fikirler üreten bir araç gibi yaklaşmanın tam da benim aradığım şey olmadığını görüyorum. Kullanılan araçlar sadece geçmişte üretilmiş bilgilerle (imajlar, textler, veri tabanları vb.) beslendikleri için ister istemez üretilen her çıktı da bir kitsch oluyor. Basit, jenerik bir düşünceyi sadece bir komutla sanat eserine dönüştürmenin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Elbette belirli bağlamlarda bu -nadiren- mümkün olabilir ama genel düşüncem böyle. Öte yandan, kullanılan araçlar ortalama insanların ortalama geri bildirimleri doğrultusunda kalibre edildiği için, ortaya çıkan bazı sonuçlar kalabalık kitlelerin beğenisini kazanabiliyor. Yavaş yavaş düşünme işini delege ettiğimiz yapay zeka araçları sayesinde "bana bana global ısınma ile ilgili bir imaj üret, içinde çocuklar olsun" gibi sığ bir düşüncenin ortalama insana hitap eden bir çıktıya dönüşebilmesi, her gün bir şey paylaşıp sosyal medyadaki varlığını büyütmeye çalışan modern insanın arayıp da bulamadığı şey. İçine bir çok sanatçının da düştüğü yapay zeka ile üretilmiş kitsch imajlar çöplüğünde yaşıyoruz artık. Üstelik bu o kadar yayıldı ki, bundan yıllar sonra araştırmacılar geriye dönüp baktıklarında -konvansiyonel medyumlar kullananlar dahil- bir çok sanatçının ifade biçiminin 2022 yılından başkayarak radikal şekilde değiştiğini göreceklerine eminim. Yaratıcılığımı olmaması gereken bir yere sürüklediğini düşğndüğüm için hem sosyal medyadaki varlığımı hem de -özellikle görsel çıktılar üreten- yaratıcı yapay zeka araçlarını kullanmayı çok çok kısıtladım. 


Elbette bu sounun bir kısmı. Bu teknolojilerin bir kısmı çok büyük sermaye gruplarının elinde. Bağımsız gibi gözüken Midjourney gibi firmaların büyük şirketlerin eline geçmeyeceğinin bir garantisi yok. Etrafımızı saran yapay zeka estetiğinin kaynağı, çok uluslu şirketler. Onların onaylamadığı herhangi bir düşüncenin -eğer bu araçları kullanıyorsanız- hayata geçmesi mümkün değil. Şöyle bir örnek vereyim, tüm dünyada müzik endüstrisi dijital akış servislerinin kontrolünde (streaming).  Spotify ya da Apple Music'i açtığımızda ne dinleyeceğimizi yönlendiren önerilerin, bu önerileri yaparken neyi önemsediğini biliyor muyuz? Kısa süren, belirli bir ritmik yapıya sahip, kolay tüketilen şarkıların öne çıkartıldığı, hatta büyük plak şirketlerinin yatırım yaptığı müzisyenlerin dürekli olarak öne çıkartıldığı bilinen bir gerçek. Müzisyenler artık kendileri için değil, bu çalma listesi algoritmaları tarafından seçilmek için üretiyorlar. Bunun elbette istisnaları var ama genel gidiş bu yönde. Korporzmin yeni yönetim biçimi olduğu dünyada düşünme işini emanet ettiğimiz algoritmaların tarafsız ve toplumun genel yararına çalışacağını kim garanti edebilir? Peki biz arkada çalışan yapıların ne yaptığını, neden yaptığını ve nasıl yaptığını bilmeden bu sistemde ters olan şeyi başımıza bir şey gelmeden önce anlayabilir miyiz? 


Peki başka bir yol mümkün mü? 


Pandemi öncesinde, dijital teknoloji ve iletişim yöntemleri hayatımızı bu kadar domine etmeden önce bilgisayar ile üretilen çıktıları kategorize ederken gerçek-sanal ayrımını kullanıyorduk. Evlere kapanıp hayatlarımız bilgisayar ekranları önünde geçmeye başlayınca, bir değerin/eylemin bilgisayarda üretilmiş olmasının gerçek olmadığı anlamına gelmediğini anladık. Yani, insanın gerçeklik algısının değiştiğini, evrildiğini söylememiz yanlış olmaz. Üstelik, yaşadığımız kırılım döneminin henüz başındayız. Kendi bedenimize ve evrim sürecimize tam ve yaygın olarak müdahale edemiyoruz ama bunu gerçekleştirmemize de az kaldı. Çok yakında birbirimiz ve yaşadığımız habitat ile olan ilişkimiz tamamen değişecek. Süper hızlı internet, gerçek zamanlı 3b görselleştirme, devamlı ve gerçek zamanlı bilgi akışı, biyoteknoloji ile geliştirilmiş/i insan duyuları gibi eklentiler sayesinde sürekli çevrimiçi olduğumuz,  fiziksel  ile dijital olan arasındaki sınırın bulanıklaştığı bir dünyada yaşamamız olası.  Bizler  bu teknolojiyi keşfeden ama kullanmayı sonradan öğrenecek nesiliz. Yeni nesil bu teknolojinin içine doğacak ve onlar için “normal” ya da “gerçek” tamamen farklı olacak. Böyle bir nesil için sanatsal ifade biçimlerinin de kökten değişeceğini söylemek yanlış olmaz. Bence,  bizi insan yapan ve makinelerde bulunmayan özellikler bilgisayarların işlem kapasitesi ve matematiksel becerileri ile birleştiğinde, yepyeni formlar, düşünceler, imkanlar keşfedeceğiz. Bunun için önce bu araçları kendi ellerimiz ve beynimizle zaten yapabileceğimiz şeyleri üretmek yerine fiziksel kapasitemizi ve dünyayı algılama konusundaki mekanik eksikliklerimizi arttırmak için kullanmanın yollarını aramaya başlamamız gerekiyor. Düşünce eylemini tamamen makinelere devretme fikri ne kadar iticiyse, onları kullanarak kendi bedenimizin sınırlarını aşmabilme ve olaylar, nesneler, sayılar ve örüntüler içinde göremediğimiz ya da gördüğümüz ama anlayamadığımız bağlantılardan sonuçlar çıkartabilme ihtimali beni o kadar çok heyecanlandırıyor. 


Bir tekno-optimist olduğumu söyleyemem, yazdıklarıma bakılırsa bir tekno-çözümcü de değilim ama doğru anlayabilir ve  kullanabilirsek, yapay zekanın bugün tüm toplumları atomize edip birer tüketiciye indirgeyen korporist sistemlerin arkasındaki karmaşık yapıları anlamak ve bunlara karşı stratejiler (hack?) geliştirmek için kullanılabilecek en güçlü araç olabileceğine de inanıyorum.

Bize Ulaşın

bottom of page