HIGHLIGHTED
RÖPORTAJ
Selin Balcı disiplinler arası bir sanatçı ve araştırmacıdır. Üretimlerinde doğal fenomenlere ve mikroorganizmaların mikrobiyal yaşam...
Mikroorganizmalar ve Yaşayan Sanat: Selin Balcı
Piksel. Creative Solutions
Selin Balcı disiplinler arası bir sanatçı ve araştırmacıdır. Üretimlerinde doğal fenomenlere ve mikroorganizmaların mikrobiyal yaşam formlarıyla sorgulama; bilimsel malzemelerle sanatsal ve kültürel alana gömülü baskın değerleri okumaya odaklanır. İnsanların diğer yaşam formlarına ve süreçlerine bağımlılığını dile getirerek üzerine düşünmek için alan açtığı sentetik yaşam ortamları yaratır. Baş kahramanı olan mikroorganizmaların estetik potansiyelleriyle, bağlı olduğumuz ilişkiler ağını gözler önüne getirir.
Bordered World, Peri kabi icersisinde yasayan küf sporları, 2014-15
Bu söyleşiye yaklaşımınız nedir?
Biyo-sanat çok göz önünde olan bir çalışma alanı değil. Bu söyleyişiyle, biyo-sanatı ön plana çıkarmanın mümkün olacağını düşünüyorum. Böylelikle, genç sanatçıların çalışmalarında yeni malzemeler keşfetmeleri konusundaki bakış açılarını geliştirmeye olanak sağlayabileceğini düşünüyorum. Aynı zamanda, biyo-sanat dünyada ve ülkemizde gelişmekte olan ve herkes tarafından farklı yorumlanan ve henüz bir kesinliğe ulaşmamış bir sanat dalı. Biyo-sanatın kapsamına giren çalışmaları tanıtmak için de bir fırsat olacağını düşünüyorum.
Klasik bir soru ile başlayalım; biraz kendinizden ve sanatsal yaklaşımınızdan söz eder misiniz; bilimsel materyallerle çalışmaya nasıl başladınız?
Projelerim geleneksel sanat pratiğini, bilimsel materyaller ve mikroskobik küf mantarları ile birleştiriyor. Çalışmalarımda, canlı organizmaların sonsuz etkileşimlerini, mücadelelerini ve çatışmalarını gözlemleyebildiğim sentetik bir “dünya” yaratıyorum. Sınırların ve yaşam alanlarının oluştuğu resim yüzeyindeki mikroskobik küf mantarları insan eylemlerini ve güdülerini temsil ediyor. Bilim geçmişimin ve deneyimlerimin bugün yaptığım işler üzerine olan etkisi çok büyük. 2002 yılında İstanbul Üniversitesi Orman mühendisliğinden mezun olduktan sonra Morgantown, West Virginia’ya taşındım. West Virginia Üniversitesinde araştırma laboratuvarında çalıştım ve fotoğraf eğitimi almaya karar verdim. 2005 yılında West Virginia Üniversitesinde Intermedia okumaya başladım. Aslında aklımda biyo-sanat üstüne çalışmak gibi bir düşünce yoktu. Bir gün profesörlerimden biriyle konuşurken, bilim bilgimi bir şekilde sanatsal çalışmalarıma uyarlarsam çok eşsiz olabileceğini söyledi. Bu yorum beni laboratuvarda çalışırken, petri kabı içerisindeki mikroorganizmalara farklı bir perspektiften bakmaya itti. Yaklaşık 10 yıl kadar orman patolojisi alanında araştırmacı olarak çalıştım. 2009 yılında Maryland Üniversitesinde güzel sanatlar yüksek lisansına kabul edildiğim zaman disiplinler arası çalışmaya karar verdim. Ancak o yıllarda bu alanda çalışan pek fazla sanatçı olmamakla beraber, çalışmalara ulaşmakta çok kolay değildi. Basılmış pek az kitap vardı ve sosyal medya bugünkü kadar gelişmemişti. Bu bir bakıma yararlı oldu, çünkü kimseden etkilenmem söz konusu olmadı. Kendi denemelerim ile alternatif bir malzemeyi kullanma yöntemi geliştirdim.
Contamination (Colony 50 ), Panel uzerinde kuf sporları, 2021
Mikroorganizmalar söz konusu olduğunda kullanılan malzeme kendisi gibi davranıyor ve elde edilen sonuçlar öngörüleri aşıyor. “Yaşayan Sanat”ın sıradışı ve rastlantısal estetiğini nasıl yorumluyorsunuz?
Öncelikle estetiğin bizim için ne ifade ettiği önemli. Örneğin 1960’larda ortaya çıkan Kavramsal Sanat akımı fikre yoğunlaşan ve ortaya çıkan çalışmanın estetik özelliklerinin önemli olmadığı bir akım. Bazı durumlarda Biyo-sanat içinde aynısını söyleyebiliriz.
Aklıma gelen bir örnek Marion Laval-Jeantet and Benoit Mangin ikilisinin 2010 yılında yaptığı performans olarak da adlandırabileceğimiz ama aynı zamanda biyolojiyi de içeren çalışma “May The Horse Live in Me”. Marion vücuduna at kanı enjekte ederek insan-hayvan varoluşunu perform ediyor. Performansın gerçekleştiği mekân mistik bir bilim laboratuvarı gibi tasarlanmış. Aynı zamanda performans devam ederken çekilmiş bir dizi fotoğraf var. Daha sonrasında Marion’un kanı özel bir kutunun içinde muhafaza edilerek sunuluyor. Bu tarz çalışmalarda estetikten daha çok kavramsal olarak ne verilmeye çalıştığı önemli bir hale geliyor.
Kendi çalışmalarımın bir kısmı içinde aynısını söyleyebilirim. Örneğin son zamanlarda polaroid ve küf sporlarını bir araya getiriyorum. Yürüdüğüm ormanlarda, parklarda beğendiğim manzaraların polaroid fotoğraflarını çekiyorum. Polaroid kullanmamın nedeni o manzaranın ne kadar eşsiz ve tek olduğunu vurgulamak. Çünkü polaroid ile çekilen fotoğrafın bir eşi daha yok. Daha sonra bu güzel manzaraları yine aynı istikametten topladığım küf sporları ile yok ediyorum. Yok etme kısmını yaparken time-lapse olarak fotoğraflıyorum çünkü son noktada artık polaroid üzerindeki o güzel doğa manzarasını görmek mümkün olmuyor. Küf sporlarının yıkıcı gücü polaroid yüzeyini tamamen tahrip ediyor. Bu bağlamda estetik olarak bir sonu beklemiyorum.
Bereketli Yüzler (Becky), Polaroid ustunde küf sporları, 3.108 × 3.024 inç, 2022
Biyoteknolojinin sağladığı güçlü olanaklar sanatsal ifade aracına dönüştüğünde; sanatsal anlatıya bakarken kullanmayı alışkanlık haline getirdiğimiz form, imge, söylem arayışından uzaklaşıp kendimizi sanat ve bilim arasındaki gri sınırda buluyoruz. Salt estetiğin ötesinde, kavramsal çerçeveye odaklanmak istiyorum. Siz sanatsal üretimlerinizin okumasını nasıl yapıyor ve kavramsal çerçevesini nasıl tarifliyorsunuz?
Söylediklerinde çok haklısın artık sanatsal anlatıya bakarken geleneksel yöntemlerin dışına çıkıp, ek bilgilere ve kavramlara da ihtiyacımız var. Mesela bazı çalışmalarda canlı dokudan yapılmış heykeller, karanlıkta parlayan biyolüminesan tavşan, genetiği ile oynanarak kanatlarının desenleri değiştirilmiş kelebekler ve benzeri daha birçok çalışma var. Biyo-sanat aslında nerdeyse bilimsel bir araştırmaya dönüşüyor ve bilgi dağarcığımızı geliştirmemiz için bizi zorluyor. Benim tüm projelerim, sanat pratiğimi, bilimsel malzemelerle birleştiriyor. Tabii okumasını yaparken daha net anlaşılması için bazı laboratuvar prosedürlerinden, bilimsel makalelerden, mikroskobik canlıların hayat döngüsünden bahsetmem gerekiyor.
Genel anlamda sanatın ilhamı doğadan geliyor, ancak çoğunlukla boya, metal veya taş gibi ölü malzemelerden ortaya çıkarılıyorlar. Biyo-sanat ise doğayı ve canlı materyalleri bir araya getirerek çevremizde var olan farklı yaşam biçimlerine farkındalık getiriyor. Ben çalışmalarımda doğa ile canlı materyalleri bir araya getirerek çevremizde var olan farklı yaşam biçimlerine farkındalık getiriyorum.
Öz cümle özetlersem, canlı organizmaların sonsuz etkileşimlerini, mücadelelerini ve çatışmalarını gözlemleyebildiğim sentetik bir “dünya” yaratıyorum. Sınırların ve yaşam alanlarının oluştuğu resim yüzeyindeki mikroskobik küf mantarları insan eylemlerini ve güdülerini temsil ediyor. Tabii ki bu iki cümle çalışmalarımın tüm katmanlarını açıklamaya yetmiyor. Arka planda birçok farklı kavramı akla getiriyor.
Örneğin, yaşadığımız çevre temelde mikroskobik organizmalardan oluşuyor. Fakat çıplak gözle bunları göremiyoruz. Üretimlerimde kullandığım mikroorganizmalar kâğıt ya da tuval yüzeyine temas edip fiziksel formlar oluşturarak görünür bir hale geliyorlar. Aynı zamanda bu kâğıt yüzeyi mikroorganizmalar için yaratılmış bir yaşam alanı haline de geliyor. Mikroorganizmalar için oluşturduğum yaşam alanı her açıdan limitli bir ortam. Su, besin ve yaşam alanı limitli. Aynı yaşam alanı içerisinde hayatta kalmaya çalışan mikroorganizmalar, birbiriyle çatışmaya ve savaşmaya başlıyorlar. Bu noktada mikroorganizmaların insan davranışlarına yakın hareket ettiklerini görüyorum. Sürekli etkileşim, iletişim halinde olan bu interaktif biyolojik manzarayı izlemek beni çok etkiliyor. Sanki, mikroskobik boyutta, kısa süre zarfında makro ölçeğin projeksiyonunu görebiliyorum.
“İnsan davranışlarına yakın hareket ettiklerini görüyorum” diye aktarıyorsunuz, bununla tam olarak kast ettiğiniz nedir? Mikroorganizmaların yaşama tutunma, yerleşme ve yayılma biçiminde insan davranışlarıyla kurduğunuz ortak anlatıyı konuşursak; mikroorganizmaların tepkisel süreciyle, yüzeyde bıraktığı lekelerle; insana yaptığınız referansı, bağı nasıl anlamlandırırsınız?
Yine biraz mikroskobik seviyede arka planda neler olduğundan bahsetmek istiyorum. Diğer tüm canlılar gibi mikroorganizmaların varlıkları da çeşitli etkileşimlere bağlı. Mikroskobik boyutları nedeniyle mikroorganizmaları genellikle fark etmeyiz ve bu nedenle büyük ölçüde görünmeyen bir dünyayı temsil ediyorlar. Bir besin kaynağı olan büyüme ortamı, yetiştirdiğim mikroplar için bir yaşam platformu oluşturuyor. Yani onlar için bir “dünya” yaratıp kendi kurallarıyla yaşamalarına izin veriyorum. Büyüme ortamında kültürlendiklerinde, vücutlarındaki pigmentler ve büyüme ortamının rengini değiştiren bileşiklerin salgılanması nedeniyle farklı renklerde ve formlarda görünürler. Spor (mantarların çoğalmasını sağlayan mikroskobik biyolojik parçacıklar) halindeyken görünür halde olmamalarına rağmen, sporların bir araya gelmesiyle hüfler, hüflerin bir araya gelmesiyle miseller oluşuyor ve koloniler oluşturuyorlar. Ancak bir arada hareket ettiklerinde görünebilir bir hale geliyorlar. Burada benzer bulduğum bir yan, insanların da birey olarak yaşamak yerine toplum içinde yaşamayı seçiyor olması. Bir arada daha güçlü ve güvende oluyoruz.
Diğer benzerlik ise hayatta kalma mücadelesi. Mikroorganizmalar için yarattığım ortam besin kaynağından oluşan ufak bir Petri kabı. Belki ayrımına varmadığımız bir gerçek; bizim de aslında belki Petri kabından çok büyük ölçekte ama çok benzeri olan yeryüzü üzerinde yaşadığımız. İçinde yaşadığımız dünyamının da kaynakları sınırlı aynı Petri kabı içerisinde olduğu gibi. Tabii ki mikroorganizmalar da insanlar gibi hayatta kalabilmek için birbirleriyle ortaklık etmek ya da rekabet etmek, belirli bir alana hâkim olmak ve sınırlar oluşturmak zorundalar. Mikroorganizmaların resim yüzeyinde yarattığı fiziksel figürler bu savaşı izleyebildiğimiz bir arena oluşturuyor.
Bir diğer benzerlik ise iletişim. Çevremizdeki birçok canlı birbiriyle iletişim halinde. İletişim, yaşamla, daha doğrusu toplum yaşamıyla yakından ilgili bir olgu, bir gereklik. Sadece insanlar değil hayvanlar arasında uyarı sinyalleri, avlanma ve çiftleşme çağrıları dahil olmak üzere belirgin bir iletişim var. Bitkiler ve ağaçlar arasında da köklerden yayılan kimyasal maddelere dayalı iletişim görülüyor. Aynı iletişim mikroskobik seviyeye indiğimizde de var. Örneğin bakteriler aynı insanların birbiriyle iletişiminde kullandığı diller gibi bir dizi iletişim yöntemi kullanıyorlar. Quorum Sensing olarak adlandırılan bu iletişim yöntemi sinyal moleküller ile birbirleriyle bir iletişim kurmalarını sağlıyor. Bu sinyal moleküler ile bakteriler beslenme, üreme, spor oluşumu, antibiyotiklere karşı direnç, biyofilm oluşumu gibi hayati olayları düzenliyorlar.
Kısacası, insan türünün makro boyutta gösterdiği davranışlara, güdülere ve eylemlere mikro boyutta da rastlıyoruz. Benim çalışmalarım mikro ölçekte başlıyor ve insanların eylemlerine atıfta bulunarak, makro ölçeğin tartışılabildiği bir prototip oluşturuyor.
Sanatsal araştırma ve uygulama, teorik bir anlatıdan daha fazlası ve daha büyük bir potansiyele sahip diye düşünüyorum. Sanatsal araştırma ve bilimsel araştırmanın amaç ve farklılıkları üzerine kişisel deneyimlerinizden bahseder misiniz?
Sanatın ve biliminin birbirinden çok ayrı olduğu düşünülebilir. Ben her iki alanda da çalışmış bir sanatçı olarak, arasında birçok benzerlik bulduğum kadar, birçok zıtlık olduğunu da düşünüyorum. Örneğin, bilimsel araştırmanın amacı, dünyanın ya da ekolojilerin nasıl çalıştığına dair bir anlayış oluşturmak, mesela iklim değişikliği gibi gelecekte bizi bekleyen sorunlara yönelik çözümler geliştirmek. Sanatçılar ise çalıştıkları malzemeler aracılığıyla bu konular hakkında izleyicide bir duygu veya tepki uyandırmaya yollarını arıyorlar. Aslında her iki alanda da kendimize bir problem yaratıp ya da bir soru sorup bu kördüğümü çözmeye çalışıyoruz. Bilimden farklı olarak, sanat genellikle kavramsal düşüncelere bir vücut vermeye çalışırken; bilim daha çok veriler ve yasalarla ilerlenebilecek bir uygulama. Sanatın oluşması için teorik bir temele ihtiyacı yokken, bir oluşumun bilimsel olarak doğru kabul edilmesi için bir dizi çalışma ve test olması gerekiyor. Buna karşı, bilim ve sanatın ürünleri oldukça farklı olsa da ben içerdiği süreçlerde çok benzerlikler buluyorum. Bilim insanları ve sanatçılar, daha önce hiç kimsenin düşünmediği veya denemediği orijinal olanı yaratmak için çalışıyorlar. Her iki tarafta olayları farklı bir açıdan görmek ve yeni bağlantılar kurmak için sınırları zorluyor. Uzunca yıllar orman patolojisi alanında araştırmacı olarak çalışırken; araştırma gurubumla mikroorganizmaların doğada nasıl var olduklarını, birbirleriyle etkileşimlerini, ne zaman problemlere yol açtıklarını ve çevremize olan etkilerini araştırıyorduk. Sanat projelerimde de doğada var olan bu karmaşık canlı varlıkların daha doğru anlaşılmasını sağlayarak, bilim ve sanat arasında bir köprü oluşturmaya çalışıyorum.
Bereketli Yüzler (Freddie), Polaroid üzerinde küf sporları, 3.108 × 3.024 inç, 2022
Çok katmanlı bir anlatı kuruyorsunuz; ancak izleyici sürecin sadece sonuna yani ortaya çıkan üretimle yüz yüze geliyor; bilimsel veya sanatsal arka plan bilgisi olmayan izleyiciye nasıl ulaşıyorsunuz? İzleyiciyle, izleyicinin eserlerinizle kurduğuz ilişki, deneyim ve gözlemleriniz neler?
Katmanlı bir anlatı sunduğum kadar, proje üstünde çalışırken de katmanlı bir düşünce filtresinden geçiyorum. Öncelikle üretimlerimin benim üzerindeki etkisine bakıyorum. Şu an bir bilim laboratuvarda çalışmıyor olsam da geçmiş deneyimlerimin etkileri ve bilimsel çalışmalar beni etkiliyor. Kullandığım malzeme doğada var olan ve laboratuvar ortamında araştırmalara konu olan malzeme. Projelerime önce bir araştırmacı, sonra sanatçı, sonrasında ise iki disiplinden de uzak olan bir izleyici gözüyle bakmaya çalışıyorum. Bu beni hem çok basit hem de çok sofistike düşünmeye itiyor. Örneğin, petri kaplarında yaşayan mikroorganizmalar dikkat çekecek kadar ilginç renk ve formlara sahipler. Onları petri kapları içerisinde galeri duvarında sergilemek bu konu hakkında çalışmayan genel izleyiciye çok ilginç gelebilir. Ancak bir araştırma laboratuvarında sıkça rastlanabilecek petri kapları, öncelikle bana ve de sergiyi ziyaret eden bilim insanlarına bir sanat kavramı ifade etmeyecektir. Orta yolun bulunması gerekiyor. Bu sebeplerden dolayı geleneksel sanat malzemelerini, bilimsel araçlar ve çalışmalarımın temelini oluşturan canlı organizmalar ile harmanlamayı tercih ediyorum.
Projelerime ilk başladığım yıllarda, kullandığım malzeme için farklı isimler denedim. Örneğin kullandığım malzeme herkes tarafından anlaşılabilecek bir terim olan ‘mantar’ olarak isimlendirildiği zaman, genellikle akla sadece şapkalı mantarlar yani besin olarak kullandığımız mantarlar geldi. Oysa mantarlar, maya, küf, şapkalı mantarlara kadar pek çok üyesi olan bir canlılar gurubu. Sonrasında, biraz daha bilimsel olan “mikroskobik mantar” olarak ifade etmeye çalıştım. Fakat mikroskobik canlıların karmaşık yapısını, biyoloji bilgisi vermeden izleyiciye tanıtmakta zorlandım. Sonrasında çalıştığım bir küratör “küf sporları” terimini önerdi. Aslında küf sporları ile günlük hayatta çok karşılaşıyoruz; mesela buzdolabında küflenmiş bir limon ya da ekmek üzerinde yeşil noktalar halinde büyüyen penilisin mantarı. “Küf sporu” teriminin her disiplinden izleyici tarafından çok daha iyi anlaşılan ve bağlantı kurabilen bir malzeme olduğuna karar verdim. Karmaşık anlatılar seçmek yerine, basit ve günlük hayatta karşılaşılan terimler seçmenin anlatı için çok daha başarılı olduğunu gördüm.
Bir diğer ilginç bulduğum deneyim ise, izleyicinin çalışmalarımın yaşayan canlılar tarafından oluşturulduğunu öğrendikleri zaman. Şu an bulundukları ortamda, derilerinin üzerinde ya da soludukları havada milyonlarca mikroorganizmanın yaşadığını söylediğimde, yeryüzünü sadece makro ölçekte değil mikro ölçekte de canlı varlıklarla paylaştığımızın farkına varıyorlar. Aslında, çıplak gözle görülemeyen mikroorganizmalar, sağlıklı bir ekosistemin korunmasında önemli bir role sahip. İzleyicilere bizimle bu dünya üzerinde var olan, görmesek de yaşamamıza destek olan yaşam formlarını tanıtmak bana özel bir görev gibi geliyor.
Yeni medya sanatı ile temasınız nedir?
Yeni medya sanatı, biyo-art’ın da içinde olduğu, sanat eserleri üretmek için yeni geliştirilen teknolojileri, malzemeleri kullanan açık uçlu ve her geçen gün tanımı daha da genişleyen bir sanatsal uygulama türü. Sanatçı olmak biraz da yeniyi aramakla ilgili. Elimizdeki malzemeler değişiyor ancak hedefimiz aynı kalıyor. Nasıl ki bir resim tuvali ve boyaları bir sanatçının fikirlerini iletebileceği bir ortam, benim için de yaşayan mikroorganizmaların oluşturduğu biçimler, renkler ve formlar düşüncelerimi ifade edebildiğim bir malzeme. Ben çalıştığım malzemeye çok bağlıyım. Küf sporları yarattığım suni ortamda canlı bir boya maddesine dönüşürken, projelerimin kavramsal içeriğini anlatmam için bir araç haline geliyor. Suni olarak yaratılmış resim yüzeyi, mikroorganizmaları sadece renk ve formlarıyla görünür kılmakla kalmıyor, bir yaşam alanı oluşturarak, bana deneyler yapabildiğim gerçek zamanlı, yaşayan bir dünya görevi de görüyor. Bu sebeplerden dolayı biyo-sanat bence yeni medya sanatının en önemli kollarından biri.
Sonlandırırken, bu söyleşiye yaklaşımınız şu anda nedir?
Öncelikle bana bu fırsatı verdiğin için sana çok teşekkür ederim Dilara. Konu içeriğini yazmanın bir projeye başlamadan önce çok yararlı olduğu düşüncesindeyim. Düşünce sürecinde bazen kaybolabiliyoruz ama yazmak bizi daha sağlam bir kavramsal içeriğe ulaştırıyor. Bu nedenle bir projeye başlamadan evvel, mutlaka yazarak, gerçekleştirmek istediğim görüntüyü ve kavramı tasvir etmeye çalışıyorum. Yaptığımız söyleşi bana aynı bu süreci yaşattı ve çok düşündürdü. Sorduğun sorular ve yorumların bana yeni kapılar açtı ve daha çok araştırmaya yöneltti. Aynı zamanda önceden analizini yapmamış olduğumu fark ettiğim izleyicinin gözlemleri üzerinde daha çok düşünmeye başlattı. Umarım söyleşimiz, biyo-sanat konusunda çalışmak isteyen sanatçıların da düşünmesine yol açar ve yeni malzemeler üretmek için teşvik eder.
Bordered World, Peri kabı içerisinde yaşayan küf sporları, 2014-15