top of page

HIGHLIGHTED

DOSYA

Başak Günak’la profesyonel kariyerinin dünü ve bugünü arasında, yaratıcı vizyonunun düşünsel arazisinde ufuk açıcı bir gezinti.

Multimedya Pratiklerin Müzikal Kahramanları #4 Görsel ve İşitselin Kesişiminde Ah! Kosmos

Koray Soylu

Başak Günak, sahne adıyla Ah! Kosmos, 10 yılı aşan kariyerinde pratiğinin merkezine oturan ses medyasını müzik besteciliğinin ötesine taşıyor. Onun buluntu sesler, çevresel kayıtlar, yankılar, fısıltılar ve nefesler gibi birbirinden farklı titreşimlerde hayat bulan besteciliği, disiplinlerarası çalışmalarına eklemlenen multimedya sunumunun bir öğesi. Ah! Kosmos’un besteciliği, sesin bir medyum olarak sosyokültürel ve tarihi düzlemlerde; teknolojinin, çağdaş sanatın ve deneyselliğin kesişim kümelerinde var oluyor. Ses, yalnızca duyulan bir şeyden ziyade, çok katmanlı bir hikâye anlatıcılığını mümkün kılan bereketli bir aracıya dönüşüyor. Ah! Kosmos, besteciliğini müzik mefhumunun aleladeliğinden kurtarırken, konvansiyonel kompozisyon kalıplarının dışına tiyatrodan çağdaş dansa, performans sanatından ses yerleştirmelerine çarparak çıkıyor.


Başak Günak’la profesyonel kariyerinin dünü ve bugünü arasında, yaratıcı vizyonunun düşünsel arazisinde ufuk açıcı bir gezintiye çıktık. Hem Başak hem de siz hoş geldiniz.


Başak selamlar, serimize konuk olduğunuz için çok teşekkürler!


Röportajımızda direksiyonu işlerinize ve sanatçı vizyonunuza kırmadan önce, kendinizi bir “ses sanatçısı” olarak da tanımlamanız üzerine eğilmek istiyorum Bu, bilhassa sesi üretimlerinde bir medyum olarak kullanan disiplinlerarası sanatçıların sıkça tercih ettiği bir tabir. Peki sizin için “ses sanatçısı” olmak ne demek? Bu tanımlama, yaratıcı yaklaşımınızla nasıl örtüşüyor?


Sesin farklı konu ve alanlarla ile olan ilişkisi üzerine çalışıyorum. Sese bir araştırma alanı olarak yaklaşıyorum. Bu alanda üretirken farklı disiplinlerle yolumu kesiştirmek beni heyecanlandırıyor. Aynı zamanda bu sürecin ilk başında belki ortada olmayan, görülemeyen/duyulamayan bir alanı açma ihtimalini ortaya çıkarıyor.


Esasen kariyerinizin başından beri “yalnızca müzisyen” kimliğini yadsıyan, ses üretimini merkeze yerleştiren ve neticesinde de sese içkin deneyimler yaratan bir sanatçısınız. Üretim evreniniz, ses sanatçılığı kapsamına sesin ötesinde neleri alıyor ve diğer sanat pratikleriyle nasıl kesişiyor?


Sesin bedensel, mekânsal alanda kurduğu ilişkilenmelerin izini sürüyorum. Ses kadar sessizlik üzerine düşünmeyi de önemli buluyorum. Solo üretimler dışında, başka sanatçılarla ortaklaşmak da benim için çok kıymetli. Sesin alandaki yansımasına başka insanlarla birlikte kulak verdiğimizde dinleme alanında daha farklı bir alana açıldığımızı hissediyorum. Bir alanda birlikte dinleme yapmak, yalnızca kendi kulaklarınızla duymayı değil, kolektif kulağı da aktive ediyor.


Ah! Kosmos (Fotoğraf - ahkosmos.com)


Sizin özellikle müzik sahnesinin dışına taşan, sesin uzamıyla görselin uzamını buluşturan ses performanslarınızda John Cage, Karlheinz Stockhausen, Pierre Schaeffer gibi müziği soyutlaştıran avangard bestecilerden izler görebiliyorum. Olduğunuz sanatçıyı ve üretimlerinizi kimler, hangi okullar nasıl etkiledi? Esin kaynaklarınızı nereden buluyorsunuz ve onları kendi işleriniz için nasıl kullanıyorsunuz?


Üretimlerimde edebiyat, antropoloji, mitoloji ve çağdaş sanattan çok besleniyorum. Belli dönemlerde odaklandığım konular oluyor ve bu konuların sesle olan ilişkisi üzerine hem akademiden hem de edebiyat alanından okumalar yapmayı ve sorular sormayı, yeni sorularla dolaşmayı önemli buluyorum. İlk üretimlerimden beri ilgi alanıma giren konular var.


Bunlardan birkaçı arasında George Bataille, kuir ekoloji; edebiyat alanında daha spesifik olmak adına da the weird gibi başlıkları sayabilirim. Sizin de ismini sıraladığınız kişiler dışında İlhan Mimaroğlu, Bülent Arel, CC Hennix, Pauline Oliveros, Daphne Oram gibi elektronik müzik alanındaki öncülerin ve Anna Tsing, Maria Puig de la Bellacasa, Sara Ahmed, Ariana Reines gibi günümüzden şair, akademisyen ve yazarlarının varlığı benim için çok önemli.


Başta ambient ile minimal tekno arasında salınan ses manzaralarıyla öne çıka(rıla)n elektronik müzisyen Ah! Kosmos’u, multidisipliner sanatçı Başak Günak olarak yeniden konumlandırdığınızı düşünüyorum. Bize biraz kariyerinizin bu kırılımından ve bunun sanatçı vizyonunuzu nasıl somutlaştırdığından bahsedebilir misiniz?

Seneler içinde çalıştığım konular, müzik dışında performans ve ses enstalasyonlarının daha görünür olması ve birikmesiyle belli bir janr ve tek bir sanat disiplini içinde hareket etmediğim daha da somutlaşmış olabilir. En baştan itibaren çağdaş dans, tiyatro, görsel sanatlar ile ortak çalışmalar içindeydim. Solo albümlerim üzerine çalışırken de müziğin içinde var olabileceği bir anlatısal, bağlamsal ilişki olmasını önemsiyorum. Aynı zamanda kullandığım tekniği, üretim sürecindeki yaklaşımımı da değiştiriyor olmak benim için önemli.


Healing Ruins Sergisi’nde Ah! Kosmos’un ses yerleştirmesi, Zeyrek Çinili Hamam, 2023


Sesin diğer sanat disiplinleriyle ortaklaşması konusunu bazı mekâna özgü ses yerleştirmeleriniz eşliğinde tartışmak da mümkün. Örneğin Zeyrek Çinili Hamam’da Healing Ruins sergisi kapsamında gerçekleşen ses yerleştirmeniz, öncesinde de Arter’de sergilediğiniz Kuyu performansınız; mekânın kimliği, toprağın aidiyeti, kolektif hafıza gibi temaları odağına alıyordu. Bu anlamda ses medyumu, biraz örtülü biraz da soyut sayılabilecek böylesi temaları keşfetmeniz adına müziğe kıyasla size nasıl imkânlar/avantajlar sağlıyor?


Ses alanında düşünmek benim için alanı genişletiyor. Bu alanda üretirken sesin hafızasına, sessizliğe, mekânla kurduğu ilişkiye ve sesin birlikte dinlediğimizde oluşturacağı yankı alanına odaklı düşünüyorum. Sesle çalışırken kompozisyona mekân, beden, sesin zamansallığı, decay’i de katılıyor. 


Kuyu, ses yerleştirmesi, Arter, 2020


Kuyu ses enstalasyonu ve performansında, fiziki olarak deneyimlenebilecek duyusal bir yankılanma sahası yaratmak önemliydi. Kuyu’da fısıltılar, nefes sesleri, sessizliklerle Güneydoğu Anadolu bölgesine ait Bu Dağlar Meşe Dağlar türküsünün yapısal bütünlüğünü yorumlayıp, 11 adet hoparlörün yerleşiminde türkünün doğduğu bölgenin topoğrafyasından esinlendim. Healing Ruins’te ise, Zeyrek Çinili Hamam’ın restorasyon sürecinde ortaya çıkan bir çinideki antik Farsça homoerotik şiiri besteleyip, mekânın hafızasının günümüze ses alanında da sızıp yankılanmasına çalıştım. 


Konuyu kurucularından biri olduğunuz FUU platformuna getirmek isterim. FUU’yu websitesi, “ses sanatlarıyla görsel sanatların buluşmalarında ve farklı disiplinlerden sanatçıların ortaklığında serpilmek üzere tasarlanmış bir küme” olarak tarif ediyor. FUU’yu neden hayata geçirdiğiniz, onu nasıl hayal ettiğinizi anlatabilir misiniz?


FUU’yu deneysel bir alan olarak hayal ettim. Hayal edilen kısmı yansıtabilmesi tahminimden daha yavaş gerçekleşiyor olsa da son dönemde FUU üzerine çalışmalarım yoğunlaşıyor. FUU’ya kendi üretimlerimin yanı sıra başka sanatçıların da üretimlerini katalize edebilecek bir alan olarak yaklaşıyorum. 


Ah! Kosmos Sonar İstanbul’da sahnede, 2019. Fotoğraf: Cem Gültepe


Hem geleneksel müzik sahnelerinde hem de kamunun iştirakine açık, yaşanmışlıkları ve hatıraları olan mekânlarda sahne alıyorsunuz. Bu iki deneyim birbirinden nasıl ayrışıyor?


His olarak birbirinden çok farklı rezonansları var. Hatıra kökleri derinlere uzanan mekânlar ilgimi çok çekiyor ve oralarda performans sergileyebilmek benim için çok kıymetli. Geçen sene Bergama Zeus Tapınağı’ndaki performansımız benim için unutulmaz bir andı. Bu mekânlarda performans sergileme imkânım olduğunda geleneksel müzik sahnesindeki performansın aynısını gerçekleştirmek yerine o mekânı, tarihini, yansımalarını, hem akustik hem de hafızadaki yankısını ve getirdiklerini düşünmek benim için önemli oluyor. 


Disiplinlerarası yaratıcı alan, on yıllardır çeşitli medyumların tanıtılması ve yeni teknolojilerin hayatımıza girmesiyle devamlı bir dönüşüm içerisinde. Siz, bilhassa da yapay zekânın popülerleşmesiyle görsel-işitsel üretim pratiklerinin nasıl bir evrim geçirdiğini gözlemliyorsunuz? Bunu kendi sanatınıza da entegre etme planlarınız var mı? 


Yapay zekâ ve makine öğreniminin (machine learning) sanatsal alandaki etkilerinin, açtığı olasılıkların, beraberinde getirdiği etik tartışmaların yanı sıra, insan-yapay zekâ ilişkisi ilgimi çekiyor. Bu alana etik ve eleştirel olarak yaklaşmayı önemli buluyorum. Yapay zekânın dışında, kuantum ve biyoloji alanının ses ile ilişkilenmeleri de ilgi alanıma giriyor ve bu alanda ilerleyen diyaloglar içinde olmaya çalışıyorum. 


Bu arada:


Ah! Kosmos, geçtiğimiz yılın Blast of Sirens albümünü takip edecek yeni uzunçaları Rewildig’i duyurdu. Subtext Records etiketiyle 20 Eylül’de yayınlanacak albümden ilk tekli ise Foraging oldu.


Bize Ulaşın

bottom of page