HIGHLIGHTED
RÖPORTAJ
Dr. Heather Dewey-Hagborg, araştırma ve teknolojik eleştiri olarak sanata ilgi duyan bir sanatçı ve biyo-hacker'dır. Tartışmalı...
Sanatçı ve Biyo-hacker: Dr. Heather Dewey-Hagborg
Hande Şekerciler
Dr. Heather Dewey-Hagborg, araştırma ve teknolojik eleştiri olarak sanata ilgi duyan bir sanatçı ve biyo-hacker'dır. Tartışmalı biyopolitik sanat pratiği, Stranger Visions projesini içerir ve bu projede kamusal alanlardan topladığı genetik materyalleri (saç, sigara izmariti, çiğnenmiş sakız) analiz edilerek portre heykelleri oluşturmuştur.
Heather, World Economic Forum, Daejeon Biennale, Guangzhou Triennial, Shenzhen Urbanism and Architecture Biennale, Transmediale, Walker Center for Contemporary Art, Philadelphia Museum of Art ve PS1 MoMA gibi etkinliklerde ve mekanlarda eserlerini sergilemiştir. Eserleri Centre Pompidou, Victoria and Albert Museum, SFMoMA gibi halka açık koleksiyonlarda bulunmaktadır ve New York Times, BBC, Art Forum ve Wired gibi medya organlarında yaygın olarak tartışılmıştır.
Heather, Rensselaer Polytechnic Institute'den Elektronik Sanatlar alanında doktora derecesine sahiptir. Exploratorium'da misafir sanatçı olmuştur ve Data & Society'nin bir üyesidir. Digital DNA'nın kurucu yönetim kurulu üyesi olup, dijital teknolojiler, DNA ve kanıt arasındaki değişen ilişkileri araştıran Avrupa Araştırma Konseyi tarafından finanse edilen bir proje olan Digital DNA'nın bir parçasıdır.
Ayrıca, Sanat, Bilim ve Teknolojinin kesişiminde yer alan, kapsayıcı ve politik olarak ilgili bir işbirliği platformu olan REFRESH'in kurucu ortağı ve eş-küratörüdür.
Ana Brigada; New York Times
Pratiğini tanımlarken “araştırma ve teknolojik eleştiri olarak sanat” tanımını kullanıyorsun, sanat ile bilimin kesişimini keşfetmeye nasıl ilgi duyduğunu merak ettim. Biyoteknoloji ile çalışmak için sana ne ilham verdi?
Sanat ve teknolojiyle uzun bir süredir çalışıyorum, bu benim lisans öğrenimimde başladı. O noktada, yeni medyaya olan ilgimle birlikte bilgisayar programlama ve daha sonra yapay zeka hakkında öğrenmeye kendimi kaptırdım. Bu yaklaşık olarak 2002 civarında başladı. Bu konularda çalışmalar yapan, sanatçılarla işbirliği içinde ve aynı zamanda felsefe konusunda derin bir bilgiye sahip olan bir yapay zeka profesörü ile tanışma şansım oldu ve bu da konuyu benim için çok ilginç hale getirdi. Diğer yerlerde olduğu gibi sadece teknik açıklama veya formüllere bakmak değildi, oldukça karmaşık ve felsefiydi, benim hemen ilgimi çekti. Bu nedenle, doğa modellemesi fikirleriyle ilgilendim ve bir süre boyunca yapay zeka, karmaşık sistemler ve ortaya çıkma, belirme (emergence systems) gibi fikirlerle ilgili çeşitli çalışmalar yaptım. Daha sonra NYU ITP’de Interactive Telecommunications Program) yüksek lisansımı yapmaya başladım. Orada, yapay yaratıcılığın mümkün olup olmadığını ve nasıl görünebileceğini düşündüğüm bir proje üzerinde çalışıyordum ve bu konuda sanat olarak bazı hesaplamalı deneyler yapıyordum. Tüm bunlarda, her zaman sanat projesi kendine çeken bir tür araştırma sorusu var. Açıklığa kavuşturmak gerekirse, ben her zaman sol görüşlü bir aktivist oldum. Ama aslında bunu sanat pratiğimle hiç birleştirmemiştim. Yüksek lisansımı bitirirken, görüştüğüm bazı meslektaşlarımla tartışırken, teknolojinin politikaları hakkında gerçekten ilginç konuşmalar yapmaya başladık. Yavaş yavaş, bunun da sanatımla nasıl bağlantılı olduğunu anlamaya başladım. 2006-2007 civarında, teknolojinin eleştirel değerlendirmelerini de sanat pratiğime dahil etmeye başladım. Bu epey zaman aldı ve epey denemeler yaptım. İnsanları bu tür konulara sanatla nasıl çekeceğimi anlamaya çalışmak devam eden bir süreç aslında. İzleyiciyi tamamen soğutmadan, eseri görmek veya düşünmek istemeyecek hale getirmeden, aynı zamanda da çok belirsiz olmayacak şekilde eleştirileri sanat işine nasıl yerleştireceğimi düşünüyorum. Bu benim için gerçek bir mücadele. Tabii ki anlaşılması gereken tek bir mesaj yok, ancak insanları eserin kendisine çeken ve aynı zamanda karmaşık bir fiziksel süreç olduğunu anlayacakları bir şekilde araştırma meselesini eserle nasıl buluşturacağımı bulmaya çalışmak önemliydi. 2012'de bunu biyoteknolojiyle birleştirmeye başladım. Gerçekten bir gözlemden yola çıktım. ‘Stranger Visions’ adlı eser üzerinde çalışmaya, terapistimin ofisinde camda sıkışmış bir saç teli görüp ve saçını geride bırakan bu kişiyi düşünerek başladım. Kendimi bir dedektif olarak hayal ettim ve saçını alıp ne öğrenebilirim diye düşündüm. Bu beni yabancı biriyle ilgili bir saç telinden neler öğrenebilirim şeklinde yeni bir araştırma sorusu sormaya teşvik etti. Biyolojinin bilgisayar, elektronik gibi alanlarda olduğu gibi hacklenebilir hale geldiğini biliyordum. Brooklyn'deki Gen Space'in açılmasını takip ediyordum ve az da olsa biyoloji ile çalışan sanatçıların olduğunu biliyordum. Keşfetmek için ilginç bir alan olduğunu düşündüm ve sonrasında her şey kendi kendine gelişti. New York'ta bir sanat ve teknoloji kuruluşu olan Eyebeam’in misafir sanatçı programına kabul edildim ve Gen Space'de bir kursa kaydoldum. Birkaç hafta içinde, moleküler biyolojinin temellerini, DNA'nın nasıl çıkarılacağını ve analiz edileceğini ve üzerinde genetik mühendisliği çalışmasının nasıl yapılacağını öğrendim. Bilim insanlarının mentörlüğü altında orada çalışmaya başladım. Bu da beni toplum üzerinde büyük bir etkisi olan bir sonraki teknolojik alan olarak biyolojiye bakma yolculuğuna çıkardı.
Kırık çerçeve camı içindeki saç teline bakıp portre heykelleri serisine nasıl ilham verdiğinden bahsettin. Daha önce de söylediğin gibi her zaman bir problematik var, yaratıcı sürecin eleştirel bir soruyla başlıyor gibi. O soruyu takip ediyorsun ve belki başka sorulara kapı açıyor. ‘Stranger Visions’ işin üzerinden bu süreci biraz daha açabilir misin? Bir sanatçı-hacker olarak laboratuvar deneyimin nasıldı?
Elimde bir soru vardı. Genelde, bu soruyu cevaplamak için neye ihtiyacım olduğunu bulmaya çalışırım. Projeye başlarken nasıl görüneceğini bilmiyordum. Ayrıca, veri konusu etrafında büyümeye başlayan tartışmaların olduğu bir dönemdi. Yani veri ve veri profillemesi etrafında konuşulan meseleler vardı. Ben de bu ilginç bir veri profillemesi biçimi diye düşündüm ve başladığımda, saçın da bir veri türü olduğunu biliyordum. Veriyle ilgili şeyler yapmak konusunda bir fikrim vardı ve veriyi nasıl elde edeceğimi bulmam gerekiyordu, ardından ne yapacağımı anlayabilirdim. Zaten dijital gözetim gibi başka gözetleme formları hakkında çalışmalar yapıyordum. Araştırma sorusuna gelecek olursak, çok fazla deney yapmakla ve laboratuar çalışmasıyla ilgili. Önceden laboratuarda çok az deneyimim vardı, DNA ekstraksiyonları yapıyordum ve sonuç almak gerçekten uzun sürdü. Bilim insanlarıyla projeyi konuştum, harika bir fikir olduğunu düşündüler. Bana yardım etmek istediler. Ama sonra, sokaktan topladığım sigara izmaritleri, sakız gibi şeyleri getiriyordum ve bir türlü sonuç alamıyordum (gülüyor), sonucu kontrol ediyorsunuz ve protokolü biraz ayarlamaya çalışıyorsunuz ve tekrar tekrar tekrar ediyorsunuz. Ve nihayetinde, farklı bir kit gerektiğini anladım ve doğru kiti aldığımda sonunda sonuç almaya başladım. Laboratuvarda uzunca saatler geçirmek gerçekten gerekiyor. Pipetleme gibi protokolleri yürütmek, bu adımları yapmak ve bunu yapmanın inceliklerini anlamak gerekiyor. Bunu yapmak için çok esnek bir çalışma alanım olduğu ve bilim insanlarından destek aldığım için çok şanslıydım. İlk başta veriyle ne tür bir görselleştirme yapacağımı bilmiyordum sadece farklı görselleştirme yolları hakkında düşünüyordum. O dönemde birçok veri görselleştirme tasarımı yapılıyordu ve genellikle çok soyuttu. Yaklaşıp “ah bu çok güzel ama hiçbir şey anlamıyorum” diyeceğin türden işlerdi. Ben ise, birinin baktığında ‘bu mahremiyetle, gözetlemeyle ve birinin DNA'sından öğrenebileceğin şeylerle ilgili’ fikrini alabileceğin bir şey olmasını istedim, sadece güzel bir görselleştirme değil. Bu da beni daha önce yaptığım yüz tanıma çalışmalarına yönlendirdi. Yüksek lisansım 2D yüz tanıma üzerineydi ve sonra geliştirilen 3D yüz tanıma modelleri olduğunu gördüm. Ve bunların parametreleri ayarlanabilirdi. Yazılımda kaydırıcıyı (slider) daha çok erkek veya daha çok kadın olacak şekilde değiştirebilirdiniz. DNA profillemeyle bağlantı kurabileceğim bir şey olduğunu fark ettim sonra her şey birleşmeye başladı. Bu konuda bilimsel makaleler okuyup ve öngörüleri değerlendirerek gerçek bilim temelli bir çalışma yürüttüm. Bilim insanlarının kişiler hakkında neleri tahmin etmeye çalıştığını ve nelerin gelecekte olabileceğini speküle etmeye çalıştım. Gerçek bilim temelli olduğu kadar spekülatif de bir iş bu. DNA'dan birinin nasıl görüneceğini kesin olarak bilemezsiniz, bu yüzden bir kişinin 5-7 farklı olası versiyonunu oluşturdum. Algoritmik parametreler ve olasılıklara dayalı olarak ilginç, güzel veya merak uyandıran veya baktığımda bana bir şeyler hissettiren yüzleri seçtim. Bir örneklem için potrenin hangisi olacağına karar vermek ise tamamen öznel bir tercih.
Stranger visions 2012-2013, Saint-Gaudens National Historic Site, 2014
Sigara ya da saç gibi sıradan, alelade şeylerin eyleyiciliğinin bizi gizlilik ve gözetleme politikaları, toplumsal cinsiyet gibi konulara götürmesi bana çok ilginç geliyor. Bilim ve Teknoloji Çalışmaları açısından baktığımızda, politikanın bilime ve teknolojiye içkin olduğu ve tüm nesnelerin bir politikası olduğunu söyleyebiliriz. Teknoloji ve bilimin politik doğasına biraz değindin, ki bu açıkça işlerinde görülebilir ve bence bu da onların güçlü yanı. İşlerine baktığımda, insanlığın ilerlemesi ve gelişmesine odaklanan genellikle doğrusal görülen bilim ve teknoloji görüşlerine meydan okuyan ve aynı zamanda bilimin kırılganlığını ve sınırlamalarını ortaya koyan feminist bir yaklaşım görüyorum. Önyargıları ve kusurları aydınlatırken, bilimsel süreci ve bilim pratiğinin güzelliğini de saygıyla karşılayan eserlerin var. Bütün bunlar ne hakkında düşünüyorsun?
Evet, çok güzel ifade ettin, çok sevdim. Bilim ve Teknoloji Çalışmaları (STS) üzerine yaptığım okumalardan her zaman çok ilham aldım. Bu, bilim ve teknolojiyi dünyada deneyimlerken daha iyi bağlamlandırmak için gerçekten önemli ve ilginç bir yol. Kesinlikle benim hedefim, insanları bu konular hakkında daha karmaşık düşünmeye davet etmeye çalışmak. DNA sadece gerçek değil. Daha fazlası var. Hayır, sadece suçluları yakalıyoruz diye harika bir şey değil, bu hikayenin arkasında daha çok şey var ve umarım insanları buna dahil edebilirim. Son zamanlarda üzerinde çalıştığım proje, domuzların genetiğiyle oynanması, evcilleştirilmesi ve seçici üretilmesi ile Crispr teknolojilerine bakıyor. Şimdi, organ naklinde kullanılmak üzere domuzları daha insan benzeri hale getirmek için gen mühendisliği yapıyorlar. Bu proje benim için neredeyse tez yazmak gibiydi. Doktora çalışmalarım sırasında STS derslerine katılma şansım da oldu. Bunlar aldığım en ilginç derslerden bazılarıydı ve beni çok etkiledi diyebilirim. Bu proje de biraz öyleydi. Film, "Hybrid: An interspecies Opera" adını taşıyor ve xenotransplantasyon hikayesinin farklı bölümlerine bakıyor. Bu tarif ettiğin yaklaşımlardan oldukça etkileniyor.
Websitesinde işin önizlemesini gösteren videoda, bir domuza dokunduğun ve kalbini dinlediğin bölümün arkasında şiirsel bir anlatım var ve bu bana çok etkileyici geldi. Bilim insanlarıyla yaptığın röportajları da dahil ettiğini hatırlıyorum.
Evet, röportajları şarkılara dönüştürdüm. Bu röportajların çoğunu COVID sırasında genellikle Zoom üzerinden yaptım. Metinleri çalışıyordum ve ilginç şeyleri çıkarmaya başladım. Sadece standart bir belgesel yapmak istemediğimi biliyordum. İnsanların söylediği o kadar güzel cümle ve paragraflar vardı ki, inanılmaz düşünceli, şiirsel, dramatik, komik, farklı şeyler. Ve sonra, bu karakterlerin gerçekten bir opera sahnesinde söylediğini hayal etmeye başladım. Bu fikir besteci ve şarkıcılarla çalışmama yol açtı. Gelecek Mart ayında San Francisco'daki Exploratorium'da canlı bir opera performansı olarak sahnelenecek.
Gerçekten kulağa şahane geliyor. Ayrıca bu proje kapsamında yaptığın domuz animasyonları da var, onu da anlatabilir misin? O ayrı bir iş mi?
Tam olarak öyle. Animasyonlar filmde yer alıyor, ancak ayrıca enstalasyon versiyonunda da ayrı olarak bulunuyor. Bu animasyonlar, bilim insanlarıyla yaptığım konuşmaları temel alarak hayal ettiğim gelecekteki domuzları tasvir ediyor. Üç domuz trajetorisi inceleniyor. İlki, et için domuz yetiştiriciliği ve mühendisliğinin devamı niteliğinde olup, domuzların giderek daha büyük olacak şekilde üretilmesiyle ilgili. Bu gelecekteki domuzlar daha da büyük ve daha fazla yavru yapabiliyorlar. Diğer yönde, biyomedikal deneyler için çok küçük domuzların mühendisliği yapılıyor. İkinci domuz, çok küçük domuzların biyomedikal araştırmalar için kullanılabileceği gelecek senaryosunu tasvir ediyor. Bu domuzların hayali kürkleri var, örneğin kaplan çizgileri veya çita noktaları gibi. İlk evcil domuzların kürklerinin rengi değişmişti. Yaban domuzlarının koyu kürklü ve çizgili olduğu düşünülürse, gelecekte örneğin kaplan çizgili domuzlara sahip olabileceğimizi düşünebiliriz. Bu, gen düzenleme gibi biyoteknolojik süreçlere bağlı olabilir. Üçüncü domuz insan domuzu niteliğinde, organ nakli amacıyla giderek daha fazla insanlaştırıyoruz. Bu hayali spekülatif domuz da daha insana benzer bir görünüme sahip. Örneğin, burnu çok daha küçük ve insan burnunu andırıyor.
Future Pigs: Plural, 2022, bilgisayar üretimi animasyon, görsel Heather Dewey Hagborg’a aittir ve sanatçının izniyle websitesinden alınmıştır.
Bazen bir eser üretirken, bilimsel haber veya makale okuduğumda, bir bilim kurgu materyali izlediğimde, her zaman "tamam ama hangisi gerçeklik?" diye sorduğum oluyor. Yani, ikisi de bana gerçek gibi görünüyor. Her zaman bir ara gerçeklik anı var, az önce türler arası olma halinden bahsettin, bu da ona benzer geliyor. Hangisi gerçek, hangisi kurgu, bu arada bir gerçeklik.
Evet, kesinlikle. Düşünebileceğinden daha gerçek. Benim çalışmalarım için her zaman böyledir. Daha çok bilim kurgu gibi görünse de öyle olmadığı gerçeği vardır.
Yakın zamanda Kuala Lumpur’da Wei-Ling Galeri’deki solo sergide de gösterdiğin Lovesick Futures eserinden bahsetmek isterim. İnsanların daha çok oksitosin salgılaması için DNA’larını değiştiren kendi icat ettiğin bir retrovirüs söz konusu. Oksitosin molekülünün çeşitli enerji durumlarının şeklini alan cam tüplere yerleştirdiğin bu virüsün senaryosunda ise, gelecekte insanların kapsül gibi şişeyi kırarak tükettiğini tahayyül ediyorsun. Bir virüsle sergide karşılaşan izleyicilerin tepkisi nasıldı?
O eserin komik yanı şu ki, COVID’den hemen önce yapmıştım ve oldukça provokatif bir iş olacağını düşünmüştüm. Bir virüsü bu kadar kolay yapabilmek ne kadar da çılgınca diye düşündüm. Bir şirketle çalıştım, özel bir virüs yapmanın ve DNA'yı sonsuza kadar değiştirebilmenin ne kadar hızlı ve basit olduğuna çok şaşırdım. Bu büyük bir olay. Ve bu projenin bu durumu insanlara görünür kılmasını sağlayacağını düşündüm. Aslında neredeyse herkes sadece virüsü istemekte takılı kalmış durumdaydı. Bu çok komik. Gerçekten DNA'yı değiştiriyor. Yani, bunun üzerinde sadece in vitro olarak deney yaptık. Bunun gerçekten bir ürün olarak geliştirilmesi için plan yapmamıştık. Bilim ve sanat işbirliği olarak ben ve böyle özel virüsler yapabilen bir şirket arasında gerçekleştirilen kavramsal ve tamamen gerçek bir projeydi. Bunu, hayali bir hikayeyle eşleştiriyorum; bir biyohacker'ın dünyayı aşk virüsü ile değiştirdiği hikayesi, ki elbette gerçek değil. Komik olan ise, tepkiler neredeyse her zaman tamamen "Bunu politikacılara nasıl ulaştırabiliriz? Hadi, insanları enfekte edelim.” gibi şeyler oluyor. Bu bir bakıma rahatsız edici. Çünkü eleştirel bir yönü var. Bu anlamda biraz zorlanıyorum, esasen spekülatif bir çalışma olduğundan, gerçekten bir öneri olması amaçlanmamıştı. İnsanların istemesiyle ilgili tepkilerin ne kadar şaka olduğunu bilmiyorum. Ama bazen insanların bunu istemesi beni biraz rahatsız ediyor. Genetik mühendisliği konusunda daha dikkatli olmalıyız.
Lovesick: The Transinfection, 2019 , McEvoy Foundation San Francisco
Websitende yayınladığın bu işe eşlik eden bir metin var, "Lovesick, bir ütopyaya katılım aracıdır, post-dijital ve post-koronavirüs geleceğinin hayal edilmesi için bir çerçeveleme mekanizmasıdır" diyorsun ve devam ediyorsun "Bir aşk virüsü geleceğini hayal ediyorum, bireyler, çiftler ve gruplar bu virüsü cam tüpleri kırarak ağızlarına dökerek tüketiyorlar". Bunu okuduğumda gerçek hayatta ne kadar komik ve rahatsız edici olabileceğini düşünmüştüm, oldukça provokatif gelmişti. Bu gelecek senaryosunda ütopya ve distopya arasında ince bir çizgi olduğunu görüyorum, ya da belki de birbirine karışan bir ütopya ve distopya olduğunu hissettim ve bana daha da gerçekçi geldi. Buna katılır mısın?
Şimdi sen bunu bana tekrar okuyunca, tam COVID ilk dalgasının ilk zirve anında olduğumuz zamana geri döndüm. Her yerde çok acı ve keder görüyordum ve bunun içinde yolumu bulmaya çalışıyordum. Yazdığını okurken duyduğumda o ana döndüm ve aniden duygulandım. Demek istediğim şu ki, sevgi virüsü olmadan da istediğimiz geleceği hayal edebiliriz. Virüse ihtiyaç duymadan da bu geleceği elde edebiliriz. O geleceğe sahip olduğumuza karar verebilir ve sonra bunu gerçekleştirebiliriz. Birbirimizden farklı olabiliriz. Bunu başarmak için aşk virüsüne ihtiyacımız yok.
Evet, kesinlikle. Öte yandan tepkiler de ilginç, senin de belirttiğin gibi insanları istemeye yönlendirmek için değil de provokatif olmak için yapılmıştı. Toplumun buna ihtiyacı olduğunu görmek sosyal yaşamla ilgili çok şey anlatıyor. Bunun bir zorluk olduğunu düşünüyor musun?
Aslında benim için gerçekten ilginçti, çünkü insanların tepkilerinin daha çok öfke ve eleştiriye neden olacağını düşündüm, ama gerçekten şaşırdım. Temelde bu eser hakkında sadece bir kişiyle farklı etkileşimim oldu ve o kişi çok sağcı biriydi. Basitçe "İnsanların daha sevgi dolu olmasını istemiyorum, birbirlerine ateş etmelerini istiyorum!" gibi şeyler dedi (gülüyor). Tamamen tuhaf bir etkileşimdi. Ama gerçekten ilginç, bir bakıma birbirimize daha yakın olduğumuz, birbirimize yabancılaşmadığımız bir gelecek fikri izleyicide yankı uyandırmıştı.
El yapımı cam içinde retrovirüs; görsel Heather Dewey Hagborg’a aittir ve sanatçının izniyle websitesinden alınmıştır.
İlk bahsettiğin Stanger Visions işinin devamı olan Chelsea Manning'in portre olasılıklarını görselleştirdiğin enstelasyonundan bahsetmek istiyorum. Cezaevinden laboratuvara ve galeriye kadar ulaşan DNA çubuğunun dolaşımı, nesneden özneye bir yolculuk halinde olması ve portrelerinin olasılığı beni gerçekten büyülemişti. Enstalasyonun nasıl kurulduğu da konuştuğu şeyle çok uyumluydu, portrelerin tavandan hafifçe asılması ve havada süzülmelerinin yanı sıra ağır bir politik mesele, yoğun araştırma ve iş akışı var. Chelsea'nin eseri gördüğünde tepkisi ne oldu?
Bu gerçekten harika bir andı. Birlikte çalışmaya bir buçuk yıl öncesinde başlamıştık. Cezaevinden bana yanak sürüntüleri ve saç örnekleri gönderdi. O zaman, onun portre sanatçısısıydım. İlk başta 'Radical Love' diye adlandırdığım iki portresini ürettim. Algoritma açısından konuşursak birinin cinsiyet parametresi nötrdü, diğeri ise kadın parametresinden oluşuyordu. Onun cinsiyet kimliğiyle DNA portresi yapmanın nasıl olabileceği konusunda konuştuk ve bu fikri birlikte bulduk. Daha sonra bir çizgi roman üzerinde çalıştık. İşbirliği sürecimizi ve eserleri çizimlerle anlatan ve sonra onun hapisten çıkışını talep eden bir çizgi romandı. Geleceği de hayal eden bir hikaye yazdık ve çizgi romanın son çerçevesi temel olarak şöyle diyor: "Sonra Obama cezasını indirdi ve Chelsea, portrelerinin sergisini ilk kez kişisel olarak görebildi." Çizgi romanı yayınladığımız gün, muhteşem bir şey oldu ve Obama gerçekten de cezasını indirdi. Bu düşünebileceğiniz en harika şeydi, gözyaşlarına boğuldum, inanılmazdı. O gün hemen hapisten çıkarılmadı, yani birkaç ay daha hapiste kaldı. Sonra hapisten çıktığında kutlamak için bir sergi yapmak için karşılıklı olarak yazışmaya başladık. 2017’nin yazında 'Probably Chelsea' sergisi New York'taki Fridman Galerisi'ndeydi. İlk kez içeri girip, orada durup tüm portrelere baktığı an muhteşemdi. “Evet, bu biraz bana benziyor gibi görünüyor” dedi. Beraber çalıştığımız için bir süpriz değildi. DNA'yı yorumlamanın karmaşıklığı hakkında fikirlerimiz vardı ve benim onun DNA’sını analiz etmemin ne demek olduğu gibi konuları konuştuk. Enstalasyon gelince, farklı yüksekliklerde askıda olan bu formu çok fazla deneme yaparak elde ettim. Stranger Visions portrelerindeki gibi sadece duvara asmak yerine farklı hissettiren bir şey yapmak istedim. Yüzlerle kaplı bir duvar istemiyordum. Bir sürü deneme-yanılma yaptıktan sonra bu "kitle" fikrine vardım. En azından hapishanede olduğu dönemde kendisine karşı hissettiğim bu toplu dayanışmayı hissettiren bir şey yapmak istedim.
Toplu dayanışma, bu fikri çok sevdim.
O da bunu istiyordu, hapishaneden yazılarını gönderirken, farklı kimliklerden insanları bir araya getirmeye ve dayanışma içinde olmaya çalışıyordu. Ona gerçekten hayran olan ve ona saygı duyan biriyim. Gerçekten bir ayrıcalıktı.
Probably Chelsea, 2017 ; genetik materyal, 3B baskı,30 adet 20x15x20 cm portre : görsel Heather Dewey Hagborg’a aittir ve sanatçının izniyle websitesinden alınmıştır.
Çizgi roman çevrimiçi yayınlandı mı?
Evet, Suppressed Images adıyla. İlk portresi yapıldığında, görüntüsü kamudan sansürlenmişti, bu fikirden yola çıktık. Askeri hapishanede iken kimse onu ziyaret edemezdi veya fotoğrafını çekemezdi. DNA'yı bana gönderdiğinde, sanki kendini hapisten kaçırıyormuş gibi bir his yaratmıştı.
Bahsettiğin gibi, önceki çalışmalarında veri, ve yapay zeka üzerine yürüttüğün çalışmalar, sanat pratiğini buraya getirdi. Günümüzde her gün onlarca yeni yapay zeka aracı ortaya çıkıyor. Herkes ChatGPT, Midjourney, Dall-e vb. hakkında konuşuyor ve kullanıyor. Neredeyse bir hype gibi. Bill Gates yakın zamanda "Yapay Zeka Çağı Başladı" başlıklı bir makale yazdı ve bunun fırsatlar ve sorumluluklarla dolu olduğunu belirtti. Sen mevcut tartışmalar hakkında ne düşünüyorsun?
Tanrım. Biyoteknoloji dünyası tamamen yapay zeka ile dolu, sadece genellikle bu kadar tartışılmıyor. Şu anda, çoğunlukla biyoteknoloji alanında duruyorum ve şu anda bu sorularla daha çok ilgileniyorum. Ama aynı zamanda, yapay zeka üzerine yıllarca çalıştığımı ve zaten felsefi ve politik olarak düşündüğümü, ama özünde hiçbir şeyin gerçekten değişmediğini hissediyorum. Tabii ki, önemli olan, öncekilerden çok daha fazla veriye sahip olan modellerin var olması, daha hızlı hesaplama gücüne veya daha fazla depolama alanına sahip olmaları. Bunları deneyen, oynayan ve test eden milyonlarca insan var. Bu, elbette önemli ve ilginç. Ancak algoritmalar alanında gerçek bir paradigma değişikliği görmedim. Benim için önemli olan, daha önce düşündüğümüzden radikal olarak çok farklı şeyler yapabileceğimiz bu alana doğru ilerleyip ilerlemediğimiz. Öte yandan gerçek zeka ne demekse, gururlu bir terim. Ama ben bunu göremiyorum, yakında gelmesini beklemiyorum. Bence daha önce olması gereken bir sürü şey var ve bunlardan biri, sanırım etrafta yeni fikirlere ihtiyacımız olduğu. Bir yapay zekanın algoritmik olarak nasıl yapılandırılacağına dair tamamen farklı fikirler. Gerçekten farklı bir şeyimiz olana kadar, asla "Aman Tanrım, bu bilinçli mi?" diyeceğimiz bir noktaya geleceğimize inanmıyorum, ama yanılıyor da olabilirim. Temel olarak, şimdiye kadar gördüğümüz projeler yaratıcı açıdan gerçekten ilginç. Kim GPT'nin bu kadar yaratıcı ve halüsinojenik olacağını tahmin edebilirdi? Bu kesinlikle bir sürpriz oldu.
Sanatçı manifestondan aldığım bir not var, bilimin sınırlarındaki sanat üretimin hakkında şöyle diyorsun; "Kendi terimlerini inceleyen bir tür özdüşünümsel sanat için potansiyel taşıyor". Kendi çalışmalarına ve kendine karşı refleksif olmanın yanı sıra, bilim ve teknolojide de düşünümselliğin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşım biraz daha açabilir misin?
Evet, tam olarak öyle. Birkaç yıl önce sanatçı manifestomu yeniden yazdığımda ekledim ve gerçekte kendi pratiğimi gözden geçirmeye çalıştığım bir dönemin ortasındaydım. Değişen her şeyin ortasında, beş yıl önce yaptığım işlere aynı şekilde bakamıyorum. Dünya dramatik şekilde değişiyor. Ben de bu arada değiştim, birçok yeni şey öğrendim. Eserlerimi tekrar gözden geçirmem ve farklı şekillerde düşünmem gerekiyo. Benim için, ürettiğim şeylere eleştirel bir ilişki sürdürmem de önemlidir.
Bu aynı zamanda genç sanatçılara da içten ve iyi bir tavsiye gibi duyuluyor.